Sarmal Çevrim Dergisi'nin Mayıs-Haziran 2025 tarihli sayısında, Talat Avcı, "Yani” adlı yazısında çok güzel bir konuya değinmiş. "Kimilerinin çenesi düşük olur, ağzını açtı mı kapatabilmek ne mümkün. Ne yapacaksın bu durumda? Karşısında, hep samut kalamazsın ya. Karşılıklı konuşma yüzde 50 sana yüzde 50 bana demek değil ki... Hem yüzde 50'yi sana kaptırırlar mı hiç, yüzde 5 neyine yetmiyor. Sonra onu da bulamazsın ha." Sıkıntı büyük, kafanda türlü kurtuluş yolları. Sosyal medyadaki çenesi düşüklere ne demeli? “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” sözü Yunus Emre'ye aittir. Çok konuşan kişilerin sözlerinde yalan da abartı da vardır. Çok malın arkasında da mutlaka bir şüphe, bir haksız kazanç vardır. Çevrenize bakın düşünün bakalım, arkadaşlarınızın içinde çok konuşan var mı? Varsa onlara tahammülünüz ne kadar, bazen sıkılıp kaçmak istiyor musunuz çok konuşandan? Sıkıldığını fark ettiğim arkadaşlarımı kurtardığım olmuştur. Ya telefon ederim ya seni bekliyorlar derim. Anlar kurtulur. Bize düşen çok konuşup, arkadaşlarımızı, yakınlarımızı kaçırmamak ve yalnızlaşmamaktır. Yalnızlaşan insanlar durumun farkına varmazlarsa daha çok konuşuyorlar. Ben öyle bir duruma düşüp çok ve sıkıcı konuşursam, dostlarım lütfen uyarsınlar beni.
Ger -eğer- derse Fuzuli ki qüzellerde vefa var
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır.
Yukarıdaki dizeler Fuzuli'nin ‘Aşka Sevdalanma’ şiirinden. Şair güzellerde vefa olmadığını böyle açıklıyor. Vefa, kişinin vaadine, ahdine ve yeminine sadık kalması dostlarını unutmaması onların dostluklarına ve iyiliklerine daha güzeliyle karşılık vermesidir. Güzellerde vefa var bana göre. Peki kimlerde vefa yok? “Siyasetçilerde” dediğinizi duyar gibiyim. Partisini satanlar kimler? Bir gün A dediğine sonra Z diyenler kimler? Siyasetçiler. Yeminlerinin arkasında duruyorlar mı şüpheli.
O bir avukat. 10 yıl ADD başkanlığı yaptı. Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcıları yaptı. Bu görevlerini Denizli milletvekili değil, Türkiye milletvekili olarak hiç durmadan adım adım gezerek yaptı. Mecliste Can Atalay kararını okuttu, hedef oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan vekilliğine yeniden aday oldu. Sonra ne oldu? Partideki arkadaşları arkasında durmadı. Şimdi söyleyin bakalım. Şair sözümü yalandı, siyasetçi sözümü.
Köy Enstititülerinin kurucusu, dünya klasiklerini Türkçe'ye çevirip aydınlanma ışığını yakan Hasan Ali Yücel'i kimler yalnız bıraktı? Komünist etiketi vuran Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir'e karşı onu savunmayanlar kimler dersiniz? Demek ki yalan olan sadece dünya değilmiş. Oğlu çok iyi Şair Can Yücel çok küfür edermiş. Belki de babasına sırtlarını dönüp oy uğruna gericilere sırtlarını dönüp oy verenlere küfür ediyordu. Siyasete bulaşmak da dert. Sanat ve siyaset birlikte yürümüyor. Siyasetçiler sanatçıyı da satıyorlar.
Biz doğrudan sanata çevirelim yüzümüzü. 1983'te ilk yapılan Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali 23 Mayıs 2025'te başladı, 1 Haziran'a kadar sürecek. Çok güzel oyunlar var. Özbekistan, Azerbaycan ve İran var yurt dışından. Yüzümüzü batıya çevirmeliyiz, gerçi cam horoz heykelimiz de hep doğuya bakıyor.
Horoz demişken, "Türkiye'nin kentlerini gösteren haritalarda, Denizli'ye horoz, Van'a kedi, Trabzon'a hamsi çizilirken, Ankara keçi ile tanıtılır.” Bu cümle Sunay Akın'ın ‘Koyu Mavi Memleket Kumaşı’ kitabından alıntı. Geçtiğimiz cumartesi günü Aydın'a gittim. 2. Aydın Kitap Fuarı vardı, Aydın Büyükşehir Belediyesi etkinliği. Önceki cümlenin başındaki iki rakamını gördünüz sanırım. Denizli'de kaçıncısı oldu sayamıyorum. Geçen yıl Aydın Efeler Belediyesi yapmıştı, ona da gitmiştim. Bizim Merkezefendi Belediyesi de birkaç kez yaptı. Sözün kısası; biz Aydın'dan çok çok ilerideyiz kültür ve sanatta. Cumartesi günü saat 12 civarında ulaştım kitap fuarının yapıldığı tekstil parka. Tamam, tamam parkları yarıştırmayacağım. Geniş bir salona girdim. Sergilikler -stand da deniyor- açılmıştı. Her yer kitap, her yer yazar. Ama açılış saatlerinde çok tenha. Hidayet Karakuş'la konuştuk. Mustafa Ünver’e dergilerde rastlıyordum. Onunla yüz yüze geldik.
Tabii Aydın denince Ahmet Zeki Muslu olmadan olmazdı. Onunla hem sohbet ettik, hem sergiledikleri gezdik. Fuarın Onur Yazarı Sunay Akın’mış. Onun söyleşisi oldukça kalabalıktı. Bilimin, kültürün Batı’ya Doğu’dan gittiğini anlattı. İskenderiye kütüphanesini anlattı. Il Dünya Savaşı'nda Paris'ten İsviçre'ye bisikletle 10 gün pedal çevirerek kaçan Türk öğrenciyi anlattı. Bu öğrenci kimdir? Derseniz Cahit Sıtkı Tarancı. Nasıl geçtiğini anlayamadık bir saatin. Sunay Akın’ı 90’lı yıllarda Deha TV'de ‘Çizgi’ programıma konuk olmuştu. Benim için Sunay Akın ‘Dudak Payı’ demektir.
DUDAK PAYI
Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine
Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin
Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize
Sunay AKIN
Vefalı, bilgili, dost kazanın. Hoşça kalın,
dostça kalın. Kitapsız ve şiirsiz kalmayın.