İnsanların umutla yaşadığını biliyoruz ama fazlası zarar değil mi? Caddelerde kazı kazan oynayanları gördükçe bunu daha iyi anlıyorum. En son gördüğüm sahne ise anlaşılır gibi değildi:

Piyangocu tezgâhına "Kredi kartı geçerlidir" yazısı asmıştı. Aklıma şu söz geldi:

"Veresiye içki içen iki defa sarhoş olur." Kredi kartıyla kazı kazan oynayanın, hem maddi hem manevi hali nasıl olur, bilemiyorum.

Bayram geldi geçti işte... Kurban alanlar, alamayanlar; köyüne gidenler, şehirde kalanlar... Eskiden kurban kesenler bir kısmını mahallede, sokakta dağıtırdı. Kim kurban kesti, kim kesmedi diye araştırılır, kapılar çalınırdı tabakta bir parça etle... Şimdi ise bazıları kurbanını kesiyor, etini soğutuculara koyup tamamını kendilerine ayırıyor. Böyle yapmakla kurban kesmiş olmanın huzurunu duyuyorlar mı, merak ediyorum.

Eskiden kurbanlık parasına birkaç aile doyardı, şimdi o parayla sadece birkaç kilo et alınabiliyor. Emeklilerin evine eti bırakın da sebze-meyve bile zor giriyor. İnsanlık tatile mi çıktı yoksa öldü mü sizce? Bana sorarsanız, tatile çıkan döner ama insanlık öldü, cenaze namazı çoktan kılındı. Hani şu "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" sözü var ya... Unutuldu. İnsanlıkla birlikte iyilik de öldü.

Kötülerin günü bugün. Yargının verdiği cezaları vekiller affedip yasalaştırıyor. Cezaevlerinden tahliyeler oluyor, ama aynı suçlar tekrar işleniyor. Yine canlar yanıyor, günahı kim üstlenecek? Kötülükle mücadele dernekleri kurulsa yeridir. Ama bazıları kötülüğe kötülük demiyor, şeytanla bile iş birliği yapıyorlar. Üstelik güçleri kötülükten yana...

Geçenlerde telefonumu karıştırırken bir fotoğraf çıktı karşıma. Çok sevdiğim, saygı duyduğum bir büyüğümüzün fotoğrafıydı.

Annemle aynı köydendi. Bir beyefendi, bir nezaket timsaliydi. Etrafına neşe saçan bir insandı. Dergide bir söyleşi yapmıştım onunla, çok güzel şeyler anlatmıştı. Biri hala aklımda: Mardin'de çalışırken Şubat tatilinde Denizli'ye gelmiş. Sokak kedileri dikkatini çekmiş. 5-6 kedi, sünepe sünepe yatıyormuş. Gece eve dönerken onların koşuşturduğunu, bağrıştıklarını görüp şaşırmış. Sabah komşuya sorduğunda, "Beli ağrıdığından kıymayı rakıyla yoğurup beline koymuşlar, sonra çıkarıp atmışlar. Kediler de yemiş" cevabını almış. Anlatırken gülmüş, yakasındaki karanfili düzeltmişti.

Evet, bildiniz: Abdülgaffar Nemutlu hakkında konuşuyorum. Onun fotoğrafıydı gördüğüm. TV ve gazetede birlikte çalışmıştık. Zaman zaman odasına gider, sohbet ederdim. İyi bir öğretmen, iyi bir gazeteci, iyi bir sunucu ve en önemlisi, iyi bir insandı. Herkese selam verirdi, kimseye kin tutmazdı. “Meserret” köşesinde halkın sorunlarını anlatır, çözüm önerileri sunardı. Akşamları 5 dakikalık TV yorumlarını herkes izlerdi.

Bir sabah DEHA'ya yürürken rahmetli Necdet Küçükkahveci ile karşılaştım. "Dün akşam Abdülgaffar Hoca seni öve öve bitiremedi" dedi. Şaşırdım, çünkü görmemiştim onu. Televizyonun yayın odasına çıktım, akşam ki yorumu izlemek istediğimi söyledim. İzledim, gerçekten çok güzel şeyler söylemişti. Geldiğinde teşekkür ettim. "Hocam abartmışsınız" deyince gülmüştü: "Hepsini hak ediyorsun" dedi.

Toplantıların aranan ismiydi. Güler yüzüyle her akşam bir yerlere davet edilir, gittiği yeri neşelendirirdi. Gazeteciliği dört dörtlüktü, cemiyet başkanlığı yaptı. Denizli'nin ilk ofset gazetesini arkadaşlarıyla çıkardı. Ölüm yıl dönümünde gazeteci dostlarımızla mezarını ziyaret ederiz. Baki ne demiş:

"Kadrini seng-i musallada bilip ey Bâki,

Durup el bağlaya yaran saf saf.”

Türkçe anlamı şöyle;

Değerini musallığa taşında bilip ey Baki,

Sevdiklerin karşında saf tutup el bağlayacaklar.

Gaffar hocamızın değeri hep bilindi. Cenazesi çok kalabalıktı. Muhammed Karaçay'ın onunla yaptığı röportajlar da birer değer, birer belgeliktir. Ruhu şad olsun... Ablamıza da sağlık ve uzun ömür diliyorum.

Karşıyaka sahilinde yürürken düşündüm:

Arkadaşlarınızla ya da yakınlarınızla yürüyorsunuz, birden başınız döndü ya da ayağınız kaydı, denize düştünüz. İyi yüzme bilmiyorsunuz. Sizin için denize atlayacak, canını tehlikeye atacak biri var mı? Ya da siz, kimin için atlarsınız denize, iyi yüzme bilmeseniz bile? Sözün özü şu: Kimler sizin için değerli, siz kimin için değerlisiniz?

Kendinizi tartın: Ne kadar değerlisiniz, ne kadar değer veriyorsunuz? Yaşamınızdaki güzel insanları yaşarken sevin. Mutlu olabilmek ve insanları mutlu edebilmek için elinizden geleni yapın.

Hoşça kalın, dostça kalın. Kötülerle işiniz olmasın. Hep iyi kalın.