Marifet, büyük yıkımları, birikip yeniden sıçramak için yeni ve büyük fırsatlara dönüştürmektedir.

Tek Bir Töz: Her Şeyin Temeli

Spinoza felsefesinin merkezinde "Töz" kavramı vardır. Ona göre evrende tek bir Töz vardır ve bu Töz, Tanrı'dır. Töz, kendi kendine var olan, var olmak için başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan nihai gerçekliktir. Bu Töz'ün sonsuz sayıda "nitelikleri" vardır, ancak biz insanlar bunlardan sadece ikisini algılayabiliriz: Düşünce ve Uzam (Madde).

  • Düşünce Nitelikleri: Zihinlerimizi, fikirlerimizi, ruhumuzu ve tüm düşünce süreçlerimizi kapsar. Evrendeki her düşünce, Tanrı'nın düşünce niteliğinin bir ifadesidir.
  • Uzam Nitelikleri: Bedenimizi, nesneleri, fiziksel dünyayı ve tüm maddi varlıkları kapsar. Gördüğümüz, dokunduğumuz her şey, Tanrı'nın uzam niteliğinin bir ifadesidir.

Bu şu demek: Sizin zihniniz ve bedeniniz, birbirinden ayrı iki şey gibi görünse de aslında aynı tek Töz'ün (Tanrı'nın) farklı yönleri, farklı ifadeleridir. Zihin ve beden birbirine paralel işler, ancak birbirlerini etkilemezler çünkü ikisi de aynı temel gerçekliğin farklı yüzleridir. Buna paralelcilikdenir.Örneğin, elinizi uzatıp bir bardağı tuttuğunuzda, bu hem bir düşünce (tutma niyeti) hem de bir eylemdir (elinizin hareketi). Spinoza'ya göre bu iki olay, aynı tek Töz'ün farklı yansımalarıdır. İkisi de aynı kaynaktan, yani Tanrı'dan (Doğa'dan) gelir.

Neden Bu Kadar Önemli?

Spinoza'nın bu radikal Tanrı anlayışı, pek çok önemli sonucu beraberinde getirir:

  1. Her şey nedensellik zinciri içindedir: Doğa'nın bir parçası olan Tanrı, her şeyi belirli yasalarla yönetir. Bu nedenle evrendeki her olay, bir önceki olayın doğal bir sonucudur. Rastlantı yoktur.
  2. Özgür İrade Nedir? Eğer her şey Tanrı'nın (Doğa'nın) yasalarına göre işliyorsa, insanların özgür iradesi ne oluyor? Bu, Spinoza'nın felsefesinin en tartışmalı yönlerinden biridir ve bir sonraki bölümde derinlemesine ele alacağız.
  3. Ahlak ve Mutluluk Anlayışı: Tanrı'yı doğa olarak görmek, ahlakı ve mutluluğu da farklı bir temele oturtur. Spinoza'ya göre mutlu olmak, doğanın (Tanrı'nın) yasalarını anlamak ve onlarla uyum içinde yaşamaktır.

Spinoza'da İnsan Özgürlüğü ve Duyguların Zinciri

Spinoza'nın "Tanrı ya da Doğa" anlayışını düşündüğümüzde, akla hemen şu soru gelir: Eğer her şey Tanrı'nın (Doğa'nın) yasalarına göre bir nedensellik zinciri içinde gerçekleşiyorsa, peki ya bizim özgür irademiz? Gerçekten seçim yapabiliyor muyuz, yoksa her eylemimiz önceden belirlenmiş mi?

Özgür İrade Bir Yanılsama mı?

Spinoza'ya göre, geleneksel anlamdaki özgür irade bir yanılsamadır. Bu düşünce, kulağa oldukça radikal gelebilir, değil mi? Çoğumuz kendimizi özgürce seçim yapan, kendi kararlarını veren varlıklar olarak düşünürüz. Sabah hangi giysiyi giyeceğimizden tutun, hangi mesleği seçeceğimize kadar, her şeyin bizim kontrolümüzde olduğunu varsayarız.

Ancak Spinoza, bu hissin sadece cahilliğimizden kaynaklandığını söyler. Tıpkı bir taşın havada süzülürken kendisini özgürce uçtuğunu düşünmesi gibi, biz de kendi eylemlerimizin ardındaki gerçek nedenleri bilmediğimiz için kendimizi özgür zannederiz. Oysa her eylemimiz, her düşüncemiz, tıpkı fiziksel dünyadaki diğer olaylar gibi, belirli bir nedensellik zincirinin kaçınılmaz bir sonucudur.

Yani Spinoza için, siz şu an bu yazıyı okuma eyleminizi "özgürce" seçmiş olsanız da aslında bu seçim, bilinçaltınızdaki arzular, geçmiş deneyimleriniz, beyninizin kimyasal tepkimeleri ve evrensel doğa yasaları gibi sayısız nedensel faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Biz sadece bu nedenlerin farkında değiliz.

Gerçek Özgürlük: Anlamak ve Kabullenmek

Peki, eğer özgür irade bir yanılsamaysa, Spinoza'ya göre gerçek özgürlük nedir? Bu noktada Spinoza, geleneksel düşünceden ayrılır. Gerçek özgürlük, dışsal faktörlerden bağımsız olarak istediğimizi yapmak değil, kendi doğamızın ve evrenin yasalarının farkında olmaktır.

Şöyle açıklayalım:

  • Esaret: Kendimizi duygularımızın, tutkularımızın ve dış güçlerin etkisi altında hissettiğimizde esaret altındayızdır. Örneğin, öfkemize yenik düştüğümüzde, aslında öfke duygusu bizi kontrol ediyordur, biz onu değil.
  • Özgürlük: Gerçek özgürlük, kendi doğamızın ve evrensel yasaların nedenlerini anlamaktır. Ne zaman ki bir eylemin nedenlerini, o eylemin neden kaçınılmaz olduğunu kavrarız, o zaman o eylemin kölesi olmaktan çıkarız. Bir nehrin neden aşağı aktığını anladığımızda, nehrin "özgürce" aktığını düşünmek yerine, doğa yasalarına göre aktığını biliriz. Bu bilgi bize bir tür içsel huzur ve kontrol verir.

Spinoza'ya göre, bir insan duygularının ve tutkularının kölesi olduğunda esirdir. Onu öfke, korku, kıskançlık gibi duygular yönetir. Gerçek özgürlük ise, bu duyguların nedenlerini akılla kavramak, onların bizi neden etkilediğini anlamaktır. Bu anlama süreci, duyguların üzerimizdeki yıkıcı etkisini azaltır ve bize daha rasyonel, daha sakin bir yaşam sürme imkânı sunar.

Duyguların Haritası: Bilgi ve Mutluluk

Spinoza, duyguları (tutkuları) çok detaylı bir şekilde analiz eder. O, duyguları "zihnin pasif halleri" olarak görür; yani bizim kontrolümüzde olmayan, dışsal nedenlerden kaynaklanan durumlar. Ancak onları anlamak, bize kontrol imkânı verir.

Spinoza'nın duygulara yaklaşımında üç temel duygu öne çıkar:

  1. Arzu (İstek): Temel yaşam gücümüzdür. Her canlının varlığını sürdürme ve geliştirmeye yönelik doğal bir eğilimi vardır.
  2. Neşe (Sevinç): Varlığımızın ve gücümüzün artmasına, yeteneklerimizin gelişmesine yol açan her şeyden duyduğumuz hazdır.
  3. Hüzün (Üzüntü): Varlığımızın ve gücümüzün azalmasına, yeteneklerimizin körelmesine yol açan her şeyden duyduğumuz acıdır.

Diğer tüm duygular (aşk, nefret, korku, umut, vb.) bu üç temel duygunun farklı kombinasyonları veya türevleridir. Örneğin, bir şeyi seviyorsak, o şeyin varlığı bize neşe verir. Bir şeyden nefret ediyorsak, o şeyin varlığı bize hüzün verir. Spinoza’ya göre mutluluk, neşeyi artırmak ve hüznü azaltmaktır. Bunu yapmanın yolu ise, bilgi ve anlamadır. Duygularımızın nedenlerini anladığımızda, onların üzerimizdeki kör edici etkisini kırarız.

Örnek: Bir kişiye karşı yoğun bir öfke hissediyorsunuz. Spinoza'ya göre bu öfke, sizin dışınızdaki bir olayın veya kişinin eyleminin bir sonucudur. Bu öfkenin nedenlerini rasyonel olarak araştırmaya başladığınızda – örneğin, bu öfkenin kendi yetersizlik hislerinizden mi, yoksa gerçekten karşıdaki kişinin kasıtlı bir eyleminden mi kaynaklandığını düşündüğünüzde – öfkenin gücü azalmaya başlar. Onu kontrol edemesek de onu anladığımızda daha az onun kölesi oluruz.

Akıl ve Dinginlik

Spinoza, insanı akıl yoluyla kendi duygularını ve dışsal koşulları anlamaya teşvik eder. Bu anlama, bizi dinginliğe (Latince: acquiescentia in se ipso- kendinde huzur bulmak) götürür. Gerçek bilgelik ve mutluluk, evrenin işleyişini, kendi yerimizi ve duygularımızın nedenlerini rasyonel olarak kavramakla gelir. Bu sayede, dışsal olaylar ne olursa olsun, içsel bir huzur ve kabulleniş durumuna ulaşabiliriz. Bu, kadercilikten ziyade, aydınlanmış bir kabulleniştir.

Haftaya Salı devam etmek üzere…