İnsan zaman zaman, özellikle kendisi ile baş başa kaldığı anlarda kendisine hayatının nihai bir anlamının olup olmadığını sorar. İnsan olmanın doğası gereğidir bu soruyu sormak. Çünkü anlam ve amaç arayışı temel ve hayati bir arayıştır.

“Hayatımın anlamı nedir? Niçin yaşıyorum? Nasıl olsa sonunda öleceğime göre yaşamamın, bunca eziyete katlanmamın ne anlamı var?”  gibi sorular çağdaş insanın bunalımında önemli yer tutar. Dünyaya gelen her insan hayatı boyunca sürecek bir anlam arayışı ile karşı karşıyadır.

         Bu günlerde elime bir kitap geçti. Hayatı anlamlandırma okulunun kurucusu ve Psikiyatri Profesörü Victor Frankl’ın “İnsanın Anlam Arayışı” kitabı. Daha sonra internete girdiğimde bu kitabın benim gibi pek çok okuru etkilediğini gördüm. Frankl’ın bu incecik kitabının insanları bu kadar etkilemesinin iki sebebi var. Birincisi Nazi toplama kamplarında yaşananların insanda yarattığı isyan duygusunun bir pozitif yaşama gücü etkisi oluşturması. İkincisi ise profesörün hayatı anlamlandırmaya dair söyledikleri.

Profesör henüz genç bir psikiyatrist iken Yahudi olduğu için tutuklanmış ve insanların gaz odalarında öldürülüp krematoryum denilen insan fırınlarında yakıldığı Auschwitz kampına gönderilmiş. Burada sevgilisi, annesi, babası ve erkek kardeşi öldürülerek fırında yakılmış. Kendisi ise sağ çıkma şansı en fazla yüzde beş olan Auschwitz’de her türlü işkenceye beş yıl boyunca dayanarak sonunda kurtulmuş ve Nazi toplama kampının ceset yığınları arasından “Sevgi ölümden daha güçlüdür!” diye haykırarak yeniden doğmuş bir psikiyatrist. En önemlisi de hayatının bir anlamı ve amacı olduğu duygusunu hiçbir zaman kaybetmemiş. En yakın arkadaşları kendi pislikleri ve idrarlarına bulanmış vaziyette açlıktan ve bakımsızlıktan birer birer ölüp fırına götürülürken umudunu yitirmemiş.  2. Dünya savaşından sonra Dünyanın en önde gelen Psikiyatrik düşünce okullarından birisini kurmuş, karamsar varoluşçuluğa ve nihilizme karşı iyimserliğin sözcüsü olmuştur.

Hayatın bir anlamı var mı? Elbette var: Hayatın kendisi. Ama hiç kimse bir başkasının hayatını anlamlandıramaz. Herkes kendi hayatının anlamını ve amacını kendisi bulmak ve geliştirmek zorunda. İnsan her şeye karşın mutlu olma potansiyeline ve en koyu karanlıkta bile kendi umut ışığını kendi yakma yetisine sahip. Bu potansiyel ve yeti ise ruhunun derinliklerinde ki sevgiden beslenir.

 Evet hayat acılarla örülüdür ama bu da hayatı anlamsızlaştırmaz. Yaşamak demek acı çekmek demek olsa bile bu acıda bir anlam ve bir amaç bulabilen insanlar bu acıya katlanabilirler ve bunu başarabilenler ise bu acıdan mutluluk bile duyabilirler. Nietzsche’nin dediği gibi “Yaşamak için bir nedeni olan, hayatının nihai bir amacı olan insan her rezilliğe katlanır.” Kendini kendinden büyük bir davaya adamanın mükafatı başarıdır.

         Bir insanın hayatını anlamlandırabilmesi için önce hayatını anlaması gerekir. Hayatın anlamı hayatın kendisinde gizlidir ve herkes kendi hayatının anlamını, amacını kendisi bulmak, geliştirmek zorundadır. İnsan her şeye karşın mutlu olma potansiyeline ve en koyu karanlıkta bile kendi umut ışığını kendi yakma yetisine sahiptir. Bu potansiyel ve yeti ise ruhunun derinliklerinde ki sevgiden beslenir. Hayat acılarla örülüdür ama bu da hayatı anlamsızlaştırmaz. Yaşamak demek acı çekmek demek olsa bile bu acıda bir anlam ve bir amaç bulabilen insanlar bu acıya katlanabilirler. Yaşamak için bir nedeni olan, hayatının nihai bir amacı olan insan her rezilliğe katlanır. Kendini kendinden büyük bir davaya insanlığın şarkısını söyleyerek ve bencilliğini aşarak adamanın mükâfatı başarıdır. İnsana yakışan en umutsuz koşullarda bile umudunu yitirmemektir. İnsan hayatını anlamlı kılan en önemli yetilerden birisi de ruhun özgür olması ve kendisini gerçekleştirme iradesinin bulunmasıdır. Yaratıcılık ve hayattan haz almak kadar hayatta acı çekmek te hayatı anlamlandırır. Çünkü acı ve ölümün yaşanmadığı bir hayat eksik yaşanmış bir hayattır.

Hedefsizlik ve idealsizdik insanı ruhen çökertir ve geçmişin karanlık boşluğuna savurur.  “Hayattan beklediğim hiçbir şey kalmadı.” diyen umutsuz insanlara hatırlatmak gerekir ki bizim hayattan ne beklediğimiz değil hayatın bizden ne beklediği önemlidir. İnsan yaşamdan bekleyebileceği hiçbir şey kalmadığını düşünürken genellikle yaşam ondan çok büyük şeyler bekliyor olmaktadır. Çünkü gelecek her zaman çok büyük sürprizlerle ve mucizelerle doludur. İçsel gücünü arttırmanın tek yolu kendine hayatta bir hedef belirlemekten geçer.

Hayatınızı anlamlandıran dört varoluşsal unsur daha var. Birincisi: Evrende bir eşi daha olmayan bir varlığın yani kendinizin varlığını sürdürme sorumluluğu. İkincisi: Geçmişte yaşayıp ölümsüzleştirip bıraktığınız koca bir hayat…Üçüncüsü: Bir saniye sonra ne durumda olacağınıza karar verme yetisine ve gerektiğinde kendinizi daha iyiye doğru değiştirebilme gücüne sahip olmanız. İnsan bir domuz gibi de yaşayabilir, bir aziz gibi de yaşayabilir. Bunun kararı Tanrı tarafından insana bırakılmıştır.  Dördüncüsü: Bir insan olmanız. Topluma hiçbir faydası olmayan en ağır derecede bir akıl hastası bile olsanız insan olma onuruna sahipsinizdir.

Hayatın anlamını üç farklı şekilde keşfedebiliriz: Birincisi: Bir eser yaratarak ya da bir işi başararak. İkincisi: Bir insanı çok severek. Ya da iyilik, doğruluk, adalet, güzellik gibi yüce duyguları yaşayarak. Üçüncüsü: Acıyı bal eyleyerek. İnsan yaşadığı fiziksel ve ruhsal acılarda bir anlam bulduğunda acı acı olmaktan çıkar ve kişisel trajedisini bir zafere dönüştürür. Bize bu boyutta anlamsız gelse de, yaşanan acıların bir üst boyut ta muhakkak bir anlamı vardır. Tanrı insanların bütün gözyaşlarını saklar. Çünkü o damlalarda hayatın damıtılmış özü olduğunu ve tüm gözyaşlarının aslında kendisi için akıtıldığını bilir. Gözyaşlarında sadece acı değil anlam da vardır. İnsan hayatın acı, suçluluk ve ölümden oluşan trajik üçlüsüne karşı iyimser kalmalıdır. Varoluşumuzun göreceli olarak geçiciliği bunu kesinlikle anlamsız kılmaz. 

Bu gün insanlığın mutlu olmak için gereksinimi olan şey mutluluğu aramak değil mutlu olmak için bir neden aramak olmalıdır. Bu yapıldığında en mutsuz insanlar bile mutlu olmak için ne kadar çok sebepleri olduğunu görebileceklerdir. İnsanın yaşamak için araçlardan çok amaçlara gereksinimi vardır. Kişi acı çekmesine neden olan durumu değiştiremiyorsa buna karşı olan tutumunu değiştirebilir.

Dünyanın papağan insanlara değil bağımsız, yaratıcı ve yenilikçi ruhlara ihtiyacı var.  Dünyanın, Dünyanın çocukları tarafından kurtarılmaya ihtiyacı var.

Haftaya Salı görüşmek üzere…