Geçen günlerde eski bir arkadaşımla yolda karşılaştım. Emekli bir memur. Elinde bir hesap defteri, yüzünde yorgun bir ifadeyle:

“Artık maaşlar yetmez oldu,” dedi. “Aldığım gün sokakta bitiyor. Sanki mübarek, delik bir kese.”

Biraz sustu, sonra ekledi:

“Yaş da ilerledi, bir iş ayarlayabilir miyiz?”

Gülerek devam etti: “Sahi, senin oralarda bir bekçilik falan yok mu?”

Her şakada biraz gerçek payı vardır, derler ya… Ben de “Bir kenara yazayım,” diye takıldım.

Gülüştük ama o gülüşün içinde gizli bir hüzün vardı.

Fiyatlar uçmuş, maaşlar yerinde sayıyor. Çocukların ihtiyaçları, evin masrafları derken hangi pencereden baksan bir eksik çıkıyor.

Arkadaşımın “delik kese” sözü kulağımda “delik maaş” olarak kalmış.

Aslında hepimizin hâli o. Maaş cebimize girmeden akıp gidiyor. Kimsenin derdi lüksle değil; mesele geçim sağlamak, huzuru yakalayabilmekte.

Bu hâl, delik maaşla ay sonunu getirmeye çalışan milyonların ortak hikâyesi.

Ama en güzeli, hâlâ gülümseyebiliyor olmamız.

Yine de her şeyi fazla büyütüp dert etmemek lâzım.

Hayat rakamlarla ölçülmüyor. Dertleri saydıkça büyütüyoruz.

Bir çay demle, iki kelam et, bir şarkı tuttur… İnsan biraz da böyle toparlanır.

Çok güzel bir sözümüz var:

“Dertler paylaşıldıkça azalır,

Mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır.”

Her sabah yeni bir güne uyanıyoruz. Kiminin borcu var, onun derdinde; kimi bir umudun peşinde koşuyor.

Önemli olan, gündelik dertlerle barışmayı öğrenmek. Çünkü bazen insanı olgunlaştıran, güldürmeyi öğreten de o bir türlü bitmeyen sıkıntılar.

Ama şunu unutmamak gerekiyor:

“Her derdin bir çaresi, her sorunun bir çözümü vardır.”

Yeter ki gönlümüzü soğutmayalım, yüzümüz gülmeyi unutmasın.

Aşağıdaki şiiri sosyal medyada paylaştığımda, kıymetli bir dostum şöyle yazmıştı:

“Yusuf hocam, şiir eleştirmeni değilim ama verdiği mesajı eleştirebilirim. Bu devirde boş vermek, aldırmadan yaşamak mümkün mü?”

Doğru söylüyor. Gerçekten kolay değil.

Ama “fazla dert etme” derken kastettiğimiz, hayatı boşlamak değil; kendini dertlerin altında ezdirmemek.

Yani boş vermek değil, boş yere kendini tüketmemek.

Hayatın yükü ağır, geçim de zor. Tamam…

Ama insanın iç huzuru her şeyden daha değerli.

Meselemiz dertleri inkâr etmek değil; o dertlerin arasında bir nefeslik de olsa huzur bulmak.

Yorgunluğun ortasında bile gülümseyebiliyor muyuz?

Bütün meselemiz de o zaten.

Siz yine de her şeyi dert etmeyin;

“Gün doğmadan neler doğar.”

Bilinmez!

O günün akşamı, arkadaşımla muhabbetimizden ilham alarak aşağıdaki şiiri yazmıştım.

Belki yüzünüzde bir tebessüm olur, belki biraz teselli bulursunuz.

Sağlık ve esenlikler dilerim.

-ŞİİR-

Zamanına bırak birçok sorunu,

Boşalmış bardağı fazla dert etme.

Kafadan silip at, yap olurunu,

Olmayan işleri fazla dert etme.

Ağladın mı? Gülmek de var nasılsa,

Kalbini serin tut zorlanıyorsa.

Şarkı türkü söyle yeri uygunsa,

Abartma her şeyi, fazla dert etme.

Hiç bitmez mi sende kibir, işve, naz?

Hepsini götürme, bize ver biraz.

Derinlere dalma, dokunmadan yaz,

Ortalarda yürü, fazla dert etme.

Kibarlık mı dedin, o neyin nesi?

Çoktandır giymedik kırmızı fesi.

Unutuldu bitti aşk hikâyesi,

Takılma her şeye, fazla dert etme.

Oluruna bırak hayatı, yaşa,

Talim ediyoruz delik maaşa.

Soğuk su katılmaz kaynamış aşa,

Boşver olanları, fazla dert etme.