Aklı başında bir çocuk olsam, “Büyüyünce ne olmak istersin?” deseler, “Millî Eğitim Bakanı olmak isterim” derdim.
Mustafa Kemal Atatürk, ulus olmanın ve uygar olmanın yolunun eğitimden geçtiğini çok iyi biliyordu. Çok iyi eğitim kadroları kurdu. Gelmiş geçmiş Millî Eğitim Bakanlarını gözden geçirin; en iyilerinin son dönemde gelmediğini göreceksiniz.
Siyasetin okula ve kışlaya girmemesi gerektiğini en iyi Atatürk biliyordu. Laikliğin bu konudaki önemini de o biliyordu. Bakan ne kadar iyiyse, çalıştığı kadrolar da o denli iyi oluyor. Öğretmenliğim sırasında birçok Millî Eğitim Müdürüyle çalıştım. İyiyi vasat olandan ayırabiliyordum.
Erzincan’da öğretmenliğim ve yöneticiliğim sırasında Millî Eğitim Müdürümüz Zeki Ceylan’dı. Çok kibar, çalıştığı arkadaşlarına saygılı ve işini çok iyi yapan biriydi. “Nereden aklına geldi?” diyeceksiniz.
Şehir Dergisi’nin Mayıs-Haziran 2025 tarihli 172. sayısında Prof. Dr. Can Ceylan’ın “Makas Faşizmi” adlı yazısını gördüm. Babası Zeki Ceylan’dan söz ediyordu. Şair ve yazar olduğunu bilmiyordum müdürümün.
Yönetmelik gereği uzun saç yasaktı ya; bazı okul müdürleri, yardımcıları ve öğretmenler saç kesmeye çok meraklıydı. Can Bey de bir anısını anlatmış. Ben de makas faşizminin kurbanı oldum. Ne öğretmenliğim ne de yöneticiliğim süresince öyle bir yanlış yapmadım. Yokluğumda öğrencilerin saçını kesen öğretmeni de çok eleştirdim.
Günümüzde eğitim yerlerde sürünüyor. Okulları neredeyse Diyanet’in emrine verecekler.
Buraya bir şiir koyalım müdürümden:
Ayrılık üstüne olmasın türküler
“Ben saramadım, eller sarsın yârimi.”
Islatma dudaklarımdaki şarkımı,
Bir kardelen müjdesiyle dolma gözlerime,
Bu bir masal değildir, bilirsin.
Kaderler günden önce düşerdi,
Akca sabahlardan.
İşte deniz ağarmış yosunlarda,
Senden kalan aydınlık yanar artık,
Çekilmelisin ve bilmelisin ki,
Kuş yuvalarında hâlâ geçen günlerimiz
yaşar…
Zeki Ceylan
Denizli Sanat Çalıştayı’nda Şule Süzük, Sanat Akademisi kurmaktan ve belli zamanlarda bir konu üzerine toplanıp konuşmaktan söz etmişti.
Adını “Sanat ve Bilim Akademisi” koymuşlar. İlk etkinlik geçtiğimiz günlerde Kafka Kitap Kafe’de yapıldı.
Doç. Dr. Umut Bekcan, “Dünden Bugüne Eurovision ve Siyaset” üzerine konuştu.
Oylamalarda eserin güzelliğinden çok, ülkeler arasındaki ilişkilerin öne çıktığını; jüri üyelerinin günlük ya da yıllık siyasal ve ticari ilişkilere göre oy verdiklerini örnekleriyle anlattı.
Süreyi uzatmadan, özetleyerek anlatması incelikti bana göre.
Konuşma bittikten sonra sorulara geçildi. Güzel bir geceydi.
Buluşma yeri üniversiteye yakın olduğundan üniversite öğrencilerinin akşam yaşantısına da tanık oldum böylelikle. Cıvıl cıvıl yaşamın ardında ne hüzünler, ne zorluklar olabileceğini düşündüm.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutlayabiliyor mu gençler?
Ne kadar kutlayabiliyorlar, bilemiyorum.
Gelecek kaygıları, baskılar, ekonomi...
Kolaylıklar diliyorum gençlerimize.
Gecenin moderatörlüğünü Şule Süzük yaptı. Çok içten, yapmacıksız olması hoşuma gitti.
Sahi, moderatör mü demeliyiz, kolaylaştırıcı mı? Moderatör sözcüğünün kolaylaştırıcı olarak kullanılması pek uygun değil. TDK’nın moderatör sözcüğünü yönlendirici olarak aldığını görüyoruz. Tam karşılığı değilse de bana biraz daha uygun geldi.
Zamana bırakalım derim.
Dalgacı Mahmut
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken
Uyanır, bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker,
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem.
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm de,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne halt edeceğini bilemem.
Orhan Veli
Birkaç yıl önce biri bize yapay zekâyı ve yapabileceklerini anlatsaydı, “Hadi oradan Dalgacı Mahmut” derdik.
Geçen yıl İzmir’de Aren’in bir arkadaşı geldi. Adı Kerem’di.
Nazım Hikmet’in “Kerem Gibi” şiirini okudum onlara. Çok beğendiler. 10 dakika sonra yanıma geldiler.
Kerem ‘Aren’ şiiri yazmış.
Çok beğendim, beğendiğimi de söyledim.
Güldüler.
Yapay zekâya yazdırdıklarını söylediler.
Ne kadar şaşırdığımı siz düşünün.
“Her ailenin atı vardı. Modern taşıtlar gelince atlar kayboldu. İnsan, canlı olmayanı, canlı olana tercih etti. Peki ya insanoğlu işe yaramazsa?…”
Bu cümleler Özgür Savaş Bayar’ın ‘Taş Devri’nden Yapay Zekâya’ kitabından alıntı.
Geçtiğimiz günlerde bir kafede imza gününe davet etti Özgür Savaş.
Önceki kitabı İnsansızlar’ı da imzalatıp okumuştum.
İnsanlık, keşif yaptıkça yaşamını kolaylaştırmış.
Tekerlek, buhar gücü, elektrik… Devrim olmuş yaşamda.
İşi makineler yaptıkça insan gücü değersizleşmiş.
İşsizlik çoğalmış.
Bu kitap, Taş Devri’nden bugüne keşiflerin insan yaşamına etkilerini anlatıyor.
Geleceğe dönük tezler ileri sürüyor.
Ben okumaktayım, sizlere de okumanızı öneririm.
Benim tezim de şu:
Yapay zekâ ve ileri teknoloji hakkında bildiklerimiz var.
Peki ya bilmediklerimiz?
Ne kadar gözleniyoruz, ne kadar dinleniyoruz, bilemiyoruz.
Dileyelim, ileri teknoloji insanlığın sonunu getirmesin.
Hoşça kalın, dostça kalın, teknolojiye uzak kalmayın.