Bazı sabahlar aynaya biraz daha dikkatli baktığınız oluyor mu?
Geçmişinizle yüzleştiğiniz zamanlar?
Saçlarınızdaki beyazlar artmış, bakışlarınız solgunlaşmış olabilir.
Adını koyamasanız da, bir şeylerin değiştiğini hissedersiniz.
İçiniz burkulur…
Bir zamanlar çocuktunuz.
Sokaklar size dar gelirdi.
Zaman diye bir derdiniz olmazdı.
Saatler yerinde sayar, günler geçmek bilmezdi.
Diziniz kanasa bile oyuna kaldığınız yerden gülerek devam ederdiniz.
Şimdi…
Zaman öyle hızlı geçiyor ki, çoğu zaman kendimizi hayatın peşinden koşarken buluyoruz.
Sanki bir yerlere yetişmek zorundaymışız gibi…
İnsan bazen nefes almakta bile zorlanıyor.
Sebebini bilemediğimiz bir suçluluk hissi beliriyor içimizde.
Hiç düşündünüz mü?
Çocukken kurduğumuz hayaller, büyüdükçe azaldı.
Bir yanda hayatın yükü, diğer yanda kimseye mahcup olmama telaşı…
Koştururken kendimizi unutuyoruz.
Hele içimizdeki o masum çocuğu…
Fark ettiniz mi?
Bir şeylere sahip oldukça, daha fazlasını ister olduk.
Kazandıklarımız yetmez hale geldi.
Şükretmeyi unuttuk.
Bitmeyen arzuların esiri olduk.
Ama ne tuhaf; kazandıkça içimizdeki boşluk büyüdü.
Kalabalıkların içinde yalnız kaldık.
Unvanlar, alkışlar…
Hiçbiri içimizdeki o boşluğu dolduramadı.
Şu yanılgıdan bir türlü kurtulamadık:
Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz.
Ama gerçek şu:
Bir trene binmişiz, hızla bizi bir yere götürüyor.
Gözümüzü kapasak da, düşünmek istemesek de…
En nihayetinde son durağa doğru yol alıyoruz. Ve o durağa geldiğimizde ineceğiz…
Hayatı bilerek yaşamak, onu ciddiye almak değil; kıymetini bilmektir.
Aksi halde elimizde sadece “keşke”ler ve “pişmanlıklar” kalır.
Bir düşünün:
Elinden tuttuğunuz biri var mı?
Affetmeniz gereken biri?
Helallik almayı unuttuğunuz birileri?
Geriye dönüp o anı yeniden yaşama şansımız olmayacak.
Kendimize sormalıyız:
Kimleri, neden kırdım?
Kimi unuttum?
Sadece işim düşünce mi aradım bazılarını?
Kazandıklarım uğruna neleri kaybettim?
Bu sorulara dürüstçe cevap veremiyorsak, belli ki içimizde hâlâ bir boşluk var.
Hayat hızla geçiyor…
Mesele sadece “Arkamda ne bıraktım?” değil,
“Beni nasıl hatırlıyorlar?” sorusunu da sormalıyız.
Vefalı bir dost?
Dürüst bir insan?
En önemlisi iyi bir evlat olabildim mi?
İnsanın ardında bırakabileceği en kıymetli şey, iyi hatırlanmak ve sevgiyle anılmaktır.
Bu düşünceler içinde, EN NİHAYET şu dizeler döküldü kalemimden:
Sağlık ve huzur dileklerimle…
İyi haftalar!
Çocuktun bir zamanlar,
Koşar oynardın hani…
Hatırlar mısın bilmem,
Şimdi gençlik hâlini.
Yüklendin onca yükü,
Düşünmeden kendini.
Bitmedi arzuların
Sarıldın hayallere
Yarım kaldı işlerin
Ne yaptınsa nafile
Hızla geçen zamanın
Esiriyiz belki de
Makam, mevki, unvanlar
Faydası yoktur şimdi
Seni hızla koşturan
Hangi akıldı, kimdi?
Zaman hızla geçerken
…En son arzunuz neydi?
Ve son durağa geldin,
Pişmanlıkların yersiz.
Düzenbazlık, hilenin
Artık hepsi geçersiz.
Geriye bakma sakın,
Bulamazsın hiçbir iz.
Güzel bir eser bırak
Onunla övünürsün
Önünde bir çukur var
Dikkat et ha! düşersin
Ölüm Allah’ın emri…
EN NİHAYET ölürsün.