T. S. Eliot, "Bu dünyaya verilen zararların yarısı kendini önemli hissetmek isteyen insanların eseridir." diyor. Hırslarını kontrol edemeyen muhteristler, tarih boyunca insanlığı kan ve göz yaşına mahkum ettiler. Bu işi kavim bazında gerçekleştirenler Yahudilerdir. Kendilerinin dışındaki insanları "hayvan" ve "köle" olarak gören Yahudiler, Babil sürgününden beri hem zulüm gördüler hem insanlığın başına bela oldular.
Hiçbir hukuk kuralı tanımayan bu şımarık kavim, dünyadaki büyük şirketlerin ekonomik gücünü ve Masonik örgütlerin siyasi ve diplomatik desteğini arkasına alarak uluslararası kurum ve kuruluşların günümüzdeki kararlarını yok hükmünde saymaktadır. Gittikleri her bölgede, bulundukları her toprakta fitne çıkarmaktan geri durmayan bu azgın kavim, zulmetmeyi kendine imtiyaz olarak görmektedir.
Kırk yıl önce Erbakan Hoca kürsülerde Siyonist tehlikeden bahsettiğinde birçok kişi Erbakan Hoca ile dalga geçmişti. Aynı şekilde Attila İlhan "Zaman İçinde Yolculuk 2004" adlı televizyon programlarında, Banu Avar "Sınırlar Arasında ve Zemberek"te hep aynı emperyalist tehlikeden bahsetmişti. Bendeniz de naçizane dilimin döndüğü, kalemimin yazdığı kadarı ile "böl, parçala, yut" politikasını muhtelif seminer ve konferaslarda, gazetede yazılarımda anlatmaya çalışmıştım. En hafif tabiriyle bu ülkede doğru söyleyenleri "hayalperest olmak ve komplo teorisi üretmek"le suçlamışlardı.
Bugün, İran rejimine muhalif olmalarından dolayı İsrail taraftarlığı yapan ünlü isimler var. Sanki İsrail'de demokrasi varmış gibi ballandıra ballandıra İsrail güzellemesi yapıyorlar ve Tevrat'a göre hükmettiğini söyleyen İsrail yönetimini bilerek görmezlikten geliyorlar. Aslında bu taifenin itaat ettiği güç dünyadaki Yahudi sermayesi ve Mason kuruluşlarıdır. Açıkça söyleyelim, bugünkü İran rejiminin onaylanacak bir tarafı yoktur. İran'daki Humeyni rejimine karşı olmak başka şeydir; Amerikan destekli, İsrail Devlet terörünü alkışlamak başka şey! Sapla samanı karıştırmaktan bir türlü vazgeçmediler!
Şimdi meseleye bir de şu açıdan bakalım. İsrail'e bugüne kadar hangi Türk limanları satıldı? İsrail ile ticaretin durdurulmadığı hatta kablo ihracaatının büyük bir kısmının Denizli'deki kablo firmaları üzerinden gerçekleştirildiği iddia ediliyor. "Mavi Marmara devam ederken bile İsrail ile ticaretimizi kesmedik." diyen Sayın Bakan, "ticaret başka katliam başka" mı diyorsunuz? Doğrudan ya da dolaylı yollardan İsrail ile ticaretinize devam edeceksiniz, İsrail'in orantısız güç kullanımına toplumsal tepkiler artınca İsrail mallarına boykot çağrısında bulunacaksınız, İran-İsrail Savaşı patlayınca İran'ın İsrail'i yenmesi için dua edeceksiniz, öyle mi?
Şimdi şu sorulara birlikte cevap arayalım:
- "İzmir ve Kuşadası limanlarını, Galataport'u, Tüpraş'ı hatta Suriye sınırımızı boydan boya İsrail'e kim sattı?"
- "Bugün İran'ı bombalayan İsrail pilotlarını 2008 yılında Konya'da kim eğitti?"
- "Kürecik Radar Üssü ne işe yarar?
- "Kudüs hurması"nın aslında "İsrail hurması" olduğu bu halktan niçin saklanır?" Aslında bunda şaşırılacak bir şey yok. Hani bizde meşhur bir söz vardır: "Paranın imanı olmadığı gibi İsrail'den gelen hurmaların da imanı yok!"
İsrail'i sevmem; fakat siyaseten kandırılmayı da sevmem! Şah'ın İran'ı terk ettiği 1979 yılından beri kendini pespayelikten kurtaramayan İran rejiminin elle tutacak bir yanı yok! Keşke İran, yapısal dönüşümlerini zaman içinde gerçekleştirebilseydi; fakat bu anlayış ve rejimle bu dönüşümleri gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor.
Geçen haftadaki yazımda da söyledim; BOP tıkır tıkır işliyor. Hedef, Arz-ı Mev'ud'dur! Herkes aklını başına alsın. Dün Siyonist tehlikeye inanmayan akl-ı evveller, bugün dut yemiş bülbüle döndüler. Bugün Siyonist yayılmacılığını abartılı bulanlar, kendilerinden öncekilerin yanılgılarından inşallah ders çıkarırlar. Yoksa -Allah korusun- yarın çok geç olabilir.