Tarih boyunca ihanetin birçok çeşidine tanık olunmuştur. Ama tarih sayfalarından hafızalara yerleşen, Roma İmparatoru Sezar’ın en güvendiği dostu Brütüs’ü, kendisini hançerleyenlerin arasında görmesiyle dile getirdiği o sözdür: “Sen de mi, Brütüs!”

İnsanı en çok yaralayan, emek verdiği insanların nankörlüğü ya da vefasızlığıdır. Bu hayal kırıklığı, gerçek dostluğun değerini artırmaktadır.

Hayatımız boyunca sahip olabileceğimiz en büyük zenginlik, gerçek dostların varlığıdır. Zor günlerde sırtınızı yaslayabileceğiniz dostlara sahip olmak kadar insana huzur veren başka bir şey yoktur.

Varlıklı günlerinizde, hele bir de makam sahibiyseniz çevreniz bir hayli kalabalıktır. Her şey tersine döndüğünde o kalabalıktan geriye kimseler kalmaz.

Halkımız hayat tecrübesi de diyebileceğimiz bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir:

“Tarladan buğdayım var deme, ambara girmeyince.

Hayırlı evladım var deme, el koynuna girmeyince.

Vefalı karım var deme, kötü gün görmeyince.

Hayırlı kardeşim var deme, miras bölmeyince.

Vefalı dostum var deme, zor gün gelmeyince.”

Sezar’ın yaşadığı ihanet, menfaat uğruna değişen ilişkilerin sembolü olmuştur. En çok kıymet ve emek verdikleriniz size sırt çevirdiğinde hayal kırıklığı yaşarsınız. O zaman gerçek dostların kıymeti daha iyi anlaşılır.

“Gerçek dost” bir elin parmakları kadar azdır; ama kıymeti hiçbir şeyle ölçülemez. Dost, yalnızca yanınızda duran değil, yokluğunda da varlığını hissettiren kişidir.

Bugün sahip olduğunuz imkânlar yarın olmayabilir; fakat gönüllerde bıraktığınız izler kolay kolay silinmez. Çıkar uğruna bozulan dostluklar ise, dünyanın geçiciliğini anlamak açısından önemlidir.

Hayat şu üç kelimede özetlenmiş gibidir:

“Geldim, kondum, göçtüm.”

Bir başka deyişle “doğuyoruz, yaşıyoruz, nihayetinde öleceğiz.”

Bu üç kelime, Yunus Emre’nin sözleriyle birleştiğinde hakikat daha da anlam kazanır:

Mal sahibi, mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi?

Mal da yalan, mülk de yalan,

Var biraz da sen oyalan!

Hem siyasette hem iş hayatında sadece menfaatleri için birleşenler, çıkarları bitince birbirinin kuyusunu kazmaya başlar. Mahallede, apartmanda, hatta akrabalar arasında bile benzeri durumlara rastlanır. Dostluk, menfaat ve çıkarların öncelikli olmadığı bir bağdır. İyi günlerde “kardeşim” diyenlerin, iş bitince yüz çevirdiğini görmek sadece üzüntü verir, yaralar!

Dostluk ve ihanet bir arada olamayacak iki kavramdır.

Yaşadıkça anlıyoruz ki hayat tamamıyla bir sınavdan ibarettir. Bazen en yakınınızla hayal kırıklığı yaşarken; canınız yanar. Bazen de biri elinizden tutar, sizi ayağa kaldırır. O bir dost elidir.

Dostluk ve ihanet yana yana gelemiyecek iki kavramdır.

Bu duygularla yazılmış şiirimizden bir dörtlük:

“Vefasızlık yaramaz, bir gönül adamına,

Yıpratırsın kendini, aldanırsın be kardeş!

Kendine gel birazcık, o kadar mağrur olma,

Havalarda gezerken, düşmeyesin be kardeş!”

Dostluk, vefanın bir diğer adıdır; insan çoğu zaman en büyük sınavı kendi içinde verir. Kendi doğrularını menfaat uğruna terk eden, başkasının ihanetine de şaşırmamalıdır. Dostluk ve güven karşılıklı bir bağdır; sadakat, kişisel çıkarların çok ötesinde bir değer, güzel bir davranıştır.

Vefanın değeri yalnız bireyler arasında değil, milletlerin tarihine ve köklerine bağlılıkta da kendini gösterir. Birey için dostluk ne kadar kıymetliyse, milletler için de köklere ve tarihe bağlılık o kadar değerlidir.

Kısmet olursa bu hafta, Özbekistan’da ve Kazakistan’ın Türkistan şehrinde, ata topraklarında olacağız. Bu satırları gönlümden geçen şu sözlerle tamamlıyorum:

“Vefalı Türk geldi yine,

Yol ver Türk’ün bayrağına.”

Yolunuz dostlarla, gönlünüz vefayla dolsun.

İYİ HAFTALAR