9 yıl önce Denizli Muhabir com.da yayımlanan "Edep Ya Hu!" başlıklı köşe yazımda toplumsal çürümeyi anlatmıştım. Kronikleşen toplumsal problemlerimizin zaman içinde artarak devam ettiğini gözlemlemek bugün de üzüntü vericidir.
Dokuz yıl önce şöyle yazmıştım.
"Son günlerde bir sahtekârlıktır gidiyor:
- Sucuklar sahte!
- Peynirler sahte!
- Ballar sahte!
- İlaçlar sahte!
- Belgeler sahte!
- Diplomalar sahte!
- Raporlar sahte!
Size daha korkunç olanını söyleyeyim.
- Dostluklar sahte!" demiştim.
Bugün değer yargıları alt üst olmuş bir toplumda, herkesin gözü önünde cereyan eden haksızlıklara "dur!" demekten korkarsak ya da bu işlere karışmaktan çekinirsek ağırlaşan toplumsal problemlerden şikâyet etmeye hakkımız olmaz. Millet olarak sorumluluk üstlenmeyi sevmediğimiz için problemlerin çözümünü hep başkalarından bekliyoruz. "Biz bu işe karışmayalım. Ne olur ne olmaz." diye yaldızlı bir ihtiyatlığı yedek akçe olarak saklamayı seviyoruz. Ama işler arapsaçına dönünce başlıyoruz mızmızlanmaya...
İsmet Özel, "Sen o toprakların otu muydun, iti miydin? diye bize [din gününde] soracaklarını düşünüyorum." diyor. Şark kurnazlığıyla kenara çekilmek, sorumluluk ve hesap vermekten kaçınmak, suya sabuna dokunmadan uzaktan manzara seyreder gibi olup biteni seyretmek kimseyi kurtarmaz.
Yolsuzluğa, soyguna, talana, hırsızlığa, sahtekârlığa, üçkağıtçılığa, adam kayırmacılığa, sahte diploma ve ehliyete, iltimasa, torpile, sütlü keçinin mor oğlağına ve işin daha vahimi ÖSYM sisteminden puanların haksızca artırılmasına elbette en yüksek perdeden itirazımız var!
Bu ülkede hiç yaşanmaması gereken tuhaflıklarla karşılaşıyoruz. Eğitimin kalitesizliği, akademinin uğradığı itibar suikasti, sınav sorularının çalınması, çocuklarımızın emeklerinin heba edilmesi ve umutlarının karartılması derinlemesine sorgulanması gereken içimizi acıtan yaralardır. Bu kirli işlerin kirli organizatörlerine, sessizliğe gömülen sorumlularına söylenecek o kadar çok sözümüz var ki...
Beri tarafta hayat pahalılığı, eğitimde fırsat eşitsizliği, haksız kazanç, gelir adaletsizliği, vergi kaçakçılığı, mali denetimsizlik, yolsuzluk ve usulsüzlükler ülkenin genel refah seviyesini alt üst ederken siz hâlâ toplumsal sorunlara ilgisiz kalmayı tercih eden sessizlerden misiniz?
Bir ülke düşünün ki kişisel verilerin çalınması, dijital dolandırıcılık ve mahremiyetin deşifre edilmesi toplumda infial uyandırmıyor! Orman yangınları, İklim Kanunu, zeytinliklerin maden işletmelerine açılması, turizm beldelerinin yağmalanması, şehirlerin rantiyeye kurban edilmesi neden sizin meseleniz değildir?
Kimse kusra bakmasın, aradan belirli bir zaman geçtikten sonra, bugün vicdanları sızlatan Yenidoğan çetesi, sahte diplomalar, elektronik imzaların kopyalanması, orman yangınlarında hayatını kaybeden işçilerimiz, metan gazından zehirlenerek şehit olan askerlerimiz ülkenin siyasî ve ekonomik gündemi değiştikçe unutulup gidecek! Önümüzdeki günlerde sun'i bir gündemle dikkatler başka yere çekilip sahte diploma skandalı unutturulmaya çalışılırsa hiç şaşırmayın.
Bugün olup bitenlere tepki göstermeyen insanların, yarın köprüyü sel aldıktan sonra "Ne olacak bu memletin hali?" diye bir kenarda sessiz sessiz ağladıklarına inşallah şahitlik etmezsiniz. İçiniz burkularak "Keşke bunlar olmasaydı, çok yazık!" demenizi temenni etmem. Atı alan o vakte kadar inşallah Üsküdar'ı geçmez. Allah korusun, eğer bunlar gerçekleşirse son pişmanlık kimseye fayda vermez!
Ünlü iktisatçı Keynes, "Uzun zaman enflasyonla yaşamış uluslar, ahlâkî ve kültürel yozlaşmanın esiri olurlar." diyor. Toplumun kılcal damarlarını saran bu çürümüşlüğün en tehlikeli olgusu, bunca yolsuzluğun, haksızlığın, torpilin, sahteciliğin ve kimliksizliğin müktesep hak olarak görülmeye başlanmasıdır. Bu kaotik ortamda, şuursuz kitlelerin savrukluğundan yararlanılarak millî kimliğin inkârı ve kozmopolit şehirlerin inşası gerçekleştirilmek isteniyor.
Piyasanın muhafazakâr-pragmatik siyasetçilerinden biri: "Talih bize güldü. Eğer size gülseydi bizim yararlandıklarımızdan siz yararlanacaktınız." demişti. Bu zat-ı muhterem, memleket idaresini herhalde milli piyango biletine çıkan büyük ikramiye zannediyor!
Kürsülerde haktan, hukuktan, eşitliklkten, adaletten, demokrasiden nutuklar çekeceksin, seçildikten sonra imtiyazlı olmanın keyfini süreceksin! Ne güzel memleket değil mi?!
Sevgili dostlar, şartlar ne olursa olsun, sakın umutsuzluğa kapılmayın. Devlet ve milletimiz bu tür yozlaşma ve çürümüşlükten ancak dip yapıp çıkarak kurtulabilir. Bunun faturası belki çok ağır olabilir; ama bedeli ağır olsa da buna katlanmaya mecburuz. Önemli olan devlet ve milletimizin sonsuza kadar var olmasıdır. İşte bütün mesele bu! Kalın sağlıcakla.