Her yaz mevsiminde, ormanlarımızla ilgili aynı endişeyi tekrar tekrar yaşıyoruz.

Yangınlar, büyük üzüntümüz; sanki bizim çaresizliğimiz…

Bir kıvılcım, bir ihmal ya da bir anlık dikkatsizlik… Belki de bir kundaklama…

Sonra birden dumanlar yükselmeye başlıyor.

Ama orada yanan sadece ağaçlar değildir.

Koca bir orman; içindeki canlılarla, toprağıyla, doğal yaşamıyla birlikte kaybolup gidiyor.

Yaz ayları geldiğinde sormaya başlıyoruz:

“Bu sene de ormanlar yanar mı?”

“Acaba yetkililer bir önlem aldı mı?”

Maalesef daha temmuz ayı bitmeden birçok yerde alevler yükseldi.

Rüzgârı arkasına alan yangın, önüne ne çıktıysa içine alıp kavuruyor, yok ediyor.

Birçok ormanımız yandı, kaybolup gitti…

Bir tarafta gece gündüz yangını söndürmek için çabalayan ekiplerin insanüstü mücadelesi…

Diğer yanda yangını çaresizce izleyen insanlar…

Kırmızıya çalan bir gökyüzü, kaçışan hayvanlar, kararmış ağaçlar…

Artık geride bu kötü görüntüler kaldı.

Oysa orman sadece ağaçlardan ibaret değil…

Topraklar, kuşlar, böcekler ve içinde barınan diğer canlılar…

Kısacası, bir ağaç yanınca çevresinde ne varsa, her şeyle birlikte yanıyor.

Yanan ormanlarla birlikte yüreklerimiz de yanıyor.

Yangınlarla birlikte yetkililerden artık şu sözleri duymaya başlıyoruz:

“Şu kadar personel gönderildi.”

“Şu kadar hektar orman kül oldu!”

Aslında sadece ormanlar değil; kendi geleceğimiz de onunla birlikte yanıyor.

Yetkililer her seferinde aynı cümleyi kuruyor:

“Ciğerlerimiz yanıyor…”

“Çok üzgünüz!”

Doğru… Ama insan sormadan edemiyor:

Madem ciğerimiz bu kadar yanıyor, neden aynı hataları hâlâ tekrarlıyoruz?

Sebepler belli:

İhmal, dikkatsizlik, bilinçsizlik…

Yeterli denetimin olmaması yanında, orman içi ve kenarlarının temizlenmemesi…

Cam şişeler, izmaritler, rastgele yakılan ateşler…

Küçücük bir sorumsuzluk, koca bir ormanı yok ediyor.

Meteoroloji, önümüzdeki günlerde aşırı sıcaklar bekliyor.

Gerekli önlemler vakit kaybedilmeden alınmalı; aynı acılar tekrar tekrar yaşanmamalıdır.

Eskiden bu kadar büyük yangınlar olmazdı.

Şimdi ise neredeyse her yaz, bir başka yerdeki ormanı yanarken izliyoruz.

Üstelik bazen aynı anda onlarca yangın birbirini izliyor…

Hiç mi ders almıyoruz?

Hiç mi hazırlıklı olmuyoruz?

Yangınla mücadele edenlere minnettarız.

Ama mesele bununla bitmiyor.

Asıl mesele, o yangının hiç çıkmamasını sağlamak.

Unutmayalım:

Ormanlar bizim nefes kaynağımızdır.

Bir ağaç eksildiğinde, nefesimiz eksilir.

Aslında her ağaç, hayata tutunduğumuz bir umuttur.

Bir gün, bir sabah ekranlarda şu tanıdık altyazı çıkıyor:

“Orman yangını…”

Sonra detaylar:

Can kayıpları, yaralılar, sönen ocaklar…

Geçtiğimiz hafta içinde, Eskişehir Seyitgazi’de çıkan orman yangında 10 canımızı şehit verdik.

5’i orman emekçisi, 5’i de gönüllüydü.

Birçoğu ateşi söndürmeye çalışırken hayatını kaybetti.

İçlerinde Denizlili hemşerilerimiz Sercan ÜTNİ ve Hilmi ŞAHİN de vardı.

Bütün şehitlerimize rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Birçok da yaralımız var…

Yaralılarımıza da sağlık ve şifalar diliyorum.

Bugün içimiz buruk, gerçekten hüzün doluyuz.

Yarın geciktirmeden belki yeni fidanlar dikeriz.

Ama asıl görevimiz şu:

Aynı acılar yaşanmasın diye bilinçli olmak.

Çünkü bu topraklardaki her can, bu ülkenin geleceğine bağışlanmış bir emanettir.

Yürünecek yol kolay değildir.

Ama ormanları yaşatmaktan başka bir seçeneğimiz yok!

Bu sadece sorumluluğumuz değil; bu topraklara olan vefa borcumuzdur.

ORMANLAR YANARKEN (şiir)

Kara kızıl duman sardı her yeri,

Ovadan dağlara doğru uzadı.

Bu musibet, bilmem kimin eseri…

Dağlar, taşlar yavan suyla susmadı.

Başı yok, sonu yok ateşten deniz;

Her yeri kapladı, görünmeyen iz.

İçimde sızı var, bilemezsiniz…

Acısını karşı dağa yasladı.

Bir afet ki yakar, küle döndürür;

İçinde binlerce canı öldürür.

El değdiği ocakları söndürür,

Yollarını ateş ile harladı.

Takati tükendi gözlerde ferin,

Hiç nemi kalmadı tendeki terin.

İçimi dolduran acı çok derin…

Yanan yürekleri yine zorladı.

Dağlar kadar deniz olsa söndürmez,

Yanan ciğerime sular kar etmez.

Hainleri gayri kimse affetmez;

Ateşten hançeri güle sapladı.

Dumanı dağlara kondu, doldurdu;

Açan çiçekleri özden soldurdu.

Nice yiğitleri alıp öldürdü…

Gönlümüzü ateşiyle dağladı.