Hayatınızın birçok evresinde "Senin aklın ermez, bu başka hesap!" diyen kişilerle karşılaşmışsınızdır.
Büyüklerimiz "Sus! Sen bu işleri bilmezsin." diye çocukluğumuzda bizi uyarırlardı. Bir konuda azıcık bir şey söylemeye kalksanız "Su küçüğün, söz büyüğün!" kuralı ile kelimeler boğazınıza dizilir, sonra söyleyemediğiniz sözlerin üzerine afiyetle soğuk su içerdiniz.
Yıllarca sokakta, mahallede, köyde, şehirde, okulda, iş yerinde hep bu tutum sergilendi. Büyükler konuşurken küçükler konuşmaz diye öğretildi. Bu yaklaşım biçimi, toplumun terbiye ve ahlak anlayışıyla ilgili olduğu için kimse bunu yadırgamadı ve bu anlayış nesiller boyu sürdürüldü. Sonrası malumunuz; karşımıza ürkek, korkak, konuşmaktan çekinen, hakkını savunamayan, içe dönük fertlerden oluşan feodal bir toplum çıktı. Hızlı iletişim ve dijital dönüşümün gerçekleştiği 2000'li yıllara kadar bizim toplumumuzda "sus, konuşma" baskısı devam etti.
Hâlâ geleneksel kültürün etkisinde kalan, bazı otorite meraklıları, orta yaşı geçmiş kişilere bile "Sizin aklınız ermez." diyorlar. "Öyle şey olur mu?" diye itiraz ettiğinizde "Sizin bilmediğiniz şeyler var. Sesinizi yükseltmeyin, aykırı davranışlarla suyu bulandırmayın! Bu devletin beka meselesidir." diye muhataplarını azarlıyorlar. Bu ne tuhaf bir anlayıştır ki gönlü kırılan kitlelerin sonsuza kadar kendilerine şartsız destek vereceklerine inanıyorlar.
Son yıllarda Türk siyasetinde tuhaf şeyler yaşanmaya başladı. "Sandığa tıpış tıpış gideceksiniz." diyen muhalefet partisi liderini de gördük, seçmen kitlesini "Kendinize gelin! diye azarlayan parti liderini de... "Federal yapıdan korkmamak lazım." diyen başbakanlar da vardı bu memlekette, övdüklerini göğe çıkarıp sonra "Bunlar toptan hırsız çıktı."diyerek yerin dibine batıran hırçın kadın siyasetçiler de...
Liderlerin etrafındaki şakşakçı provokatörlerin birçok kişiyi hainlikle suçladığına şahitlik ettik. Bu nahoş duruma canı sıkılan âraftaki tecrübeli kişiler:
- Yapmayın, etmeyin! dediklerinde "Siz bu işe karışmayın! diyerek onları da azarlamışlardı.
Zaman, azarlama ve tepeden bakma süzgeçlerinden süzülerek damla damla damıtılmaya başladı. Dünden bugüne birçok kişiyi kırdılar, tartakladılar, gönüllerini un ufak ettiler. Gönül göçüne zorladıkları kırgın ve sürgün adamlar, vakti gelince dünya göçünü tamamlayıp birer ikişer geçip gitmeye başladılar. Bugün sessizliği tercih edenler, ömrünü çile ve dışlanmışlıkla geçiren birçok fikir ve dava adamının ardından ne fatiha okudular ne helalleştiler ne başsağlığı dilediler! Yazık! Sırrı Sürreyya Önder'e gösterdikleri ihtimamı, Muhsin Yazıcıoğlu'na, Ozan Arif'e, Sadi Somuncuoğlu'na, Sinan Ateş'e, Nihat Genç'e, Ulvi Batu'ya göstermediler. Yazık!
Şimdi bunları söylediğimiz için bize de kızacaklar, "Senin aklın ermez!" diyecekler. Dünün kısa pantolonlu çocukları, bugün gölgesinde serinledikleri ağacı kimin diktiğini, kimin büyüttüğünü bilmiyorlar! Hatırdan gönülden geçip günümüzün gençlerine, yetişkinlerine, orta yaşlılarına hatta ileri yaştakilere hâlâ "sizin aklınız ermez!" diyorlar. Yazık!
Yıllar önce "PKK terörünün devletin güvenlik meselesi olduğunu, bunun bir partinin taktik ve stratejisi olamayacağını" söylediğimde, bazı sivri zekalılar, PKK'nın da bir parti olduğunu ağızlarını yayarak söylemişlerdi. PKK'nın sıradan bir parti olmadığını, illegal bir terör örgütü formatında kurulduğunu anlatsam da bir türlü bu konuya kafaları basmamıştı. Bugün aynı zevat, bize PKK ile barışmak gerektiğini söylüyor ve "Sizin aklınız ermez, bu başka hesap!.." diyor.
Oysa Allah, Kur'an'da defalarca soruyor: "Akletmeyecek misiniz?" (Bakara 65, Âli İmran 118, Maide 58, En'âm 32)
Ülkenin en hassas meselelerinde aklınızı, bilginizi, tecrübenizi harmanlayarak fikrinizi ortaya koyuyorsunuz, birileri karşınıza geçip "Sizin bu işe aklınız ermez." diyor. Şimdi ben de soruyorum. Kimsenin bu işlere aklının ermediğini söyleyip duruyorsunuz ya, bu aklı erenler, sakın şu "üst akıl" dedikleri olmasın?!
- Öyle şey olmaz! diye hemen parlayıp kalkmayın. Olayların sebep ve sonuçlarına bakmak gerekir. Sonra ne gördüğünüzü lütfen bize de söyler misin?
Bu konuda kimseyi suçlayamam, kimsenin "hain" olduğunu söyleyemem. Ama tuhaf davranışları ve açıklamalarını kendileri ve mazileriyle eşleştiremediğim zat-ı muhteremlerin milletten sakladıkları büyük sıkıntılar içinde kıvrandıklarını söyleyebilirim.
Bu sözler size bir kabus gibi ağır geliyorsa o zaman rüyadan uyanmanın vakti gelmiş demektir. Baksanıza kan ter içinde kalmışsınız. Haydi elinizi yüzünüzü yıkayıp kendinize gelin. Emperyalizme karşı verilen bugünkü millî mücadelede bu memleketin gerçek vatanseverlere ve milliyetçilere ihtiyaç var. Umudunuzu hiç kaybetmeyin. Kalın sağlıkcakla.