Allah’ın insana lütfettiği en büyük nimet, sağlıklı bir ömürdür.
Çünkü sağlık olmadan ne varlıklı olmanın bir anlamı vardır, ne de huzuru bulmak mümkündür.
Sağlıklı bir hayata sahip olmak, başlı başına bir servettir.
Asırlar önce Kanûnî Sultan Süleyman da bunu şöyle dile getirmiş:
“Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi!”
Ne kadar doğru bir söz… Bir nefesin kıymetini, onu almakta zorlandığımızda anlıyoruz.
Bu yüzden “önce sağlık” anlayışı, hayatımızın her dönemine rehber olmalıdır.
Geçtiğimiz günlerde iki kıymetli dostum, sosyal medya paylaşımlarında sağlık konusunda bazı önemli ayrıntılara dikkat çekti.
Değerli eğitimci Cemal Şahin, özellikle yaz sıcaklarına vurgu yapıyor ve şöyle uyarıyor:
“Önümüzdeki yaz mevsimi zorlu geçecek gibi görünüyor. Bu dönemde sağlığımıza daha fazla özen göstermeliyiz.
Çok sıcak havalarda soğuk su içmeyin. Vücudunuz dışarıda kavrulurken, içeriye buz gibi su gönderdiğinizde beden ani bir şok yaşar.
Sindirim sistemi zorlanır, mide büzüşür, vücutta dengesizlik oluşur.”
Ve devam ediyor:
“Sıcak havalarda basit görünen hatalar, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Bu nedenle ılık ya da oda sıcaklığında su içmek hem sindirim hem genel sağlık açısından çok daha faydalı.
Özellikle yemek sırasında soğuk su, mideyi gereksiz yere yorar; vücudun enerjisi sindirime değil, ısı dengesini sağlamaya yönelir.”
Prof. Dr. Ali Koçlu ise sağlıkla ilgili yaptığı düzenli paylaşımlarla dikkat çekiyor.
Kıymetli önerilerinden hepimiz yararlanıyoruz.
Dilimizde sıkça kullanılan bir söz vardır:
“Can boğazdan gelir.”
Sevdiklerimize bir lokma daha fazla yedirmek için söyleriz bunu.
Bir kaşık daha, bir tabak daha…
Prof. Dr. Ali Koçlu bu sözü şöyle yorumluyor:
“Can boğazdan gelir deriz. Ama çoğu zaman can, boğaz yüzünden gider.
Aslında can, boğazdan çıkar.”
Ve ardından şu notu düşüyor:
“İnsan, en çok bildiğini sandığı şeyleri unutuyor.”
Modern tıbbın yanında geçmişin bilgeliğinden de yararlanan Ali Hoca, İbn-i Sina’nın hâlâ geçerliliğini koruyan şu öğütlerini hatırlatıyor:
-Aç olmadan sofraya oturma.
-Doymadan kalk.
-Lokmanı iyi çiğne.
Sözlerine şöyle devam ediyor;
“Fayda sadece ne yediğinde değil, nasıl yediğindedir.”
Günümüz için de şu pratik önerileri paylaşıyor:
-Yemeğini ayakta değil, oturarak ye.
-Yemek yerken su içme; ya aç karnına ya da yemekten sonra iç.
-Günlük hayat hızla aksa da, sofrada mutlaka yavaşla.
Bu öğütler bize aslında yabancı değil.
Çocukken büyüklerimizden defalarca duymuşuzdur.
Ama zamanla unuttuk.
Vücudumuz çoğu zaman taşıdığı ağırlığı pek dile getirmez.
Ama bir gün, mutlaka bir yolunu bulur, tepkisini gösterir.
O zaman anlarız ki:
Yemek yemek sadece karın doyurmak değil, aynı zamanda kendimize gösterdiğimiz bir özendir.
Ali Hoca bize şunları öneriyor:
-Sofraya oturarak yemeyi…
-Yavaşlamayı…
-Yediğimizin farkına varmayı…
-Tadını almayı…
-Doymadan kalkmayı…
Bu yaz, hem bedenimizi hem ruhumuzu hafifletmek için daha dikkatli olalım.
Çünkü fazla yemek sadece midemizi değil, kalbimizi de yorar.
Prof. Dr. Ali Koçlu’nun dediği gibi:
“Aslında can, boğazdan çıkar.”
Kendimize bir iyilik yapalım:
Bundan sonra sofraya biraz daha dikkatli oturalım.
Belki bir lokma eksik, ama bir çiğneme fazla…
Ayakta değil, oturarak…
Aceleyle değil, sakince…
Ve en önemlisi: şükrederek.
Bu beden, bize Allah’ın bir armağanı ve emanetidir.
Kıymetini bilelim, hoyratça davranmayalım.
Çünkü sağlık gidince, geriye kalan hiçbir şeyin tadı kalmaz.
Sağlık, en büyük servettir.
Sağlığımızı korumak, yaşam tarzımıza ona göre yön vermekle mümkündür.
Hayatın telaşı içinde, hem sofrada hem yaşarken biraz yavaşlamayı unutmayalım.
Ve sözümüzü şu dilekle bağlayalım:
“Önce sağlık, sonra varlık
Allah kimseye vermesin darlık.”
Sağlıkla kalın,
İyi haftalar!