Cemil Meriç bir yazısında:

“Hatıralar, yaşanmış hayatın en güzel meyveleridir!” diyor.

Ne kadar doğru… Hatıralar bazen tutunduğumuz bir dal olur; can simidi gibi.

Bazen düşünüyorum: Yaşadıklarımızı unutsak, geçmişi hatırlamasak ne olurdu? Hatıralarımız olmasa, ne yapardık?

Yaşananlar bir bir silinse, hayatın tadı kalır mıydı?

Hatıralar sadece geçmişi hatırlatmakla kalmıyor; bugünümüze de ayrı bir anlam katıyor.

“Yaşanmışlıklar” hafızamızın bir köşesinde sessizce duruyor. Bazen bir tebessüm, kimi zaman bir hüzün bırakıyor. Çoğu zaman duygulanıyoruz.

Kaybettiklerimizi özlüyor, yaşadığımız güzelliklere şükrediyoruz.

Pazar sabahı erken kalktım, yürüyüşe çıkayım dedim, ama havanın sıcaklığı beni tereddütte bıraktı. Vazgeçtim.

Televizyonu açtım; sabah programları ilgimi çekmedi.

“En güzeli kitaplarım,” diye düşündüm.

Kütüphanemde bir kitap seçmeye çalışırken, gözüm kenarda duran fotoğraf albümüne ilişti. Aldım.

İlk sayfa… Sonraki sayfalar… Kendimi masada, sayfaları ağır ağır çevirirken buldum.

Her fotoğraf karesi, benim için “zamana yolculuk” gibiydi.

Eski dostlar, sevdiklerim birer birer gözümde canlandı. Sanki bazılarıyla sohbet ediyordum.

Fotoğrafların çoğu siyah-beyaz, köşeleri solmuş, ama bazı anıları yeniden yaşatmaya yetiyor.

Her sayfada başka bir mekân, başka bir yüz… Arkadaşlarım, komşularımız, yakın akrabalarımız…

Mesela babamla çekilmiş bir fotoğrafımız var. Beni en çok etkileyen bu fotoğraftır. Bende ayrı bir anlamı ve değeri vardır.

Bursa’daki ilk günlerim… Babam, İstanbul’dan bir iş ziyareti dönüşü yanıma uğramıştı. Bir pazar gününe rastlayan o an…

Kültürpark’ta yürürken, fotoğrafçının objektifine yakalanmışız.

Bu fotoğraf beni elli yıl öncesine götürür. Siyah-beyaz oluşuna rağmen, en kıymetli fotoğraflarımdan biridir.

O anı hatırlarken, Coşkun Sabah’ın eskiden çokça duyulan şarkısını hatırladım:

“Anılar, anılar, şimdi gözümde canlandılar

Anılar, anılar, beni bu akşam ağlattılar…”

Ortaokul, lise, sonra yüksekokul yıllarım…

Her sayfada, artık aramızda olmayan, uzaklarda ya da kaybolup gitmiş güzel insanların resimleri var.

Fotoğraflara bakınca, sanki oradaki herkes yanımdaymış gibi hissettim. Sanki zaman bir anlığına durmuş; içimde onlara ziyarete gitmişim gibi bir his uyandı.

Yıllar ne çabuk geçmiş… Hayat, farkında olmadan su gibi akıp gidiyor.

Fotoğraflar bana geçen altmış yılın kısa bir özetini sundu: okul sıraları, gençlik yıllarım, öğretmenliğim, öğrencilerim…

Baba oluşum ve ardından dedelik günlerim…

Yaşadığım her dönemin ayrı bir tadı, başka bir güzelliği var. Öğrencilik yıllarımın heyecanı bir yana; öğretmenlik zamanlarımın gururu bambaşkaydı.

İşte o izler, unutulmaz hatıralar olarak karşımdaydı.

Hatıralar kimi zaman hüzünlendirir, kimi zaman içimizi ısıtır.

Bize destek ve güç verir.

Yaşananları bir yük değil, yol gösteren bir ışık gibi görmek lazım. Çünkü insanı insan yapan, yaşadığı anılardır. Hatıralarımız, tecrübemizin temelini oluşturur.

Zaman zaman eski fotoğraflara bakıp, geçmişi yad ettiğim anlar oluyor.

Sizlere, epey zaman önce yazdığım bir şiirimi sunuyorum.

Hepimizin uzun yıllardır sakladığı fotoğraf albümleri vardır. Fotoğrafların, hatıraların canlı tutulmasında önemli bir katkısı olduğunu gerçektir.

Bu duygularla selamlarımı iletiyorum.

İyi haftalar.

8142Ed46 978E 491E 8D16 66E741B401D4

HATIRALARIM (şiir)

Maziyi seyrettim fotoğraflarda,

Siyah-beyaz çoğu hatıraların.

Zaman nasıl geçmiş, onca hızıyla,

Peşinden koşturdum hatıraların.

Hasbihal ettim eski halimle,

Arkadaşlarımla, eski evimle.

Yeniden yaşadım eski rengimle,

Hayaline daldım hatıraların.

Şu resimden birçokları yok şimdi.

Siyah-beyaz, babamla ilk resmimdi.

Unutuldu isimler; şu resim kimdi?

Fotoğraflardaki hatıraların…

Zaman bir su gibi hızla akıyor,

Bir hüzün harmanı, beni yakıyor.

Bir çift buğulu göz, bana bakıyor.

Hasretine düştüm hatıraların.

Altmış yılda, altmış ayrı halimle,

Selamlaştım, geçip giden mazimle.

Uğurladım tatlı bir tebessümle,

Peşinden ağladım hatıraların…

(Pınarcık Çeşmesi, 2024, s. 77)