Bugün sizlerle Edirne gezisinin intibalarını paylaşacağım. Edirne'ye gitmek için kuşluk vakti İstanbul'dan yola çıktık. Edirne'yi daha önce görmedim. Uluslararası bir otoyolda seyretmemize rağmen trafikte yoğunluk var. Gözümüzün alabildiği ayçicek tarlalarının ortasından geçip gidiyoruz. Arazi düz, hava sıcak, yollar kalabalık...
İki-üç saatlik yoğun bir trafikten sonra ufukta Edirne görünüyor. Saat öğle vakti... Şehrin girişindeki ana cadde bizi doğrudan Selimiye Camii'ne götürüyor. Selimiye muhteşem bir yapı, heybetli görünüşüyle zamana meydan okuyor. Selimiye'yi dış cephelerinden hayranlıkla seyrediyorum. Tek kelimeyle muhteşem! Sonra camiinin iç mekanı görmek için ilerlediğimizde bir sürprizle karşılaşıyoruz. Camii resterasyonda olduğu için maalesef Selimiye'nin iç mekânını göremedik. Camii'nin küçük bir bölümünü ibadete açmışlar, diğer kısımlar kapatılmış. Biz de azla yetinmek zorunda kaldık. Neylersiniz ki nasipten ötesi olmuyor.
Edirne, Anadolu ile Balkanları birbirine bağlayan stratejik bir konuma sahip. Tarihî derinliği ve zengin kültürel dokusuyla Türkiye’nin en önemli şehirlerinden biri...
Biliyorsunuz Edirne'yi 1361’de Orhan Gazi'nin oğlu I. Murad fethetti. Edirne, bu tarihten İstanbul’un fethine kadar Osmanlı’ya başkentlik yaptı. Şehir bu dönemde mimarî, kültürel ve siyasî açıdan en parlak yıllarını yaşadı.
Edirne bir serhat şehri, Türkiye'nin Batı'ya açılan kapısı... Hemen ötede Bulgaristan ve Yunanistan sınırları var. Tarih boyunca Osmanlı-Rus, Osmanlı-Avusturya ve Balkan Savaşları sırasında önemli bir askerî üs olarak kullanıldı. Yine bildiğiniz gibi Edirne tarihte üç defa (1829, 1878 ve 1913 yıllarında) işgale uğradı.
Şehrin en önemli mimarî anıtı, Mimar Sinan’ın “ustalık eseri” Selimiye Camii'dir. Bu muhteşem eser UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir. Bunun dışında Eski Camii, Üç Şerefeli Camii, Rüstem Paşa Kervansarayı, Edirne Sarayı kalıntıları ve Sarayiçi görülmeye değer.
Selimiye Camii’nin arkası ve yanındaki Arasta Çarşısı özellikle el sanatları, hediyelik eşyalar, bakır ve gümüş ürünlerle ünlüdür. Selimiye Arasta Çarşısı, Edirne'nin tarihî dokusunu yansıtan önemli bir alışveriş ve kültür merkezi. Osmanlı Dönemi'nin klasik çarşı mimarisi örnek alınarak yapılmış. Bu yapının inşası, Sultan III. Murat Dönemi'ne (1590'lı yıllara) kadar uzanır. Mimar Sinan'ın öğrencisi Davut Ağa tarafından inşa edilen Çarşı, Selimiye Camii'nin gelir kaynağı olarak tasarlanmış. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde "Kavaflar Çarşısı" olarak anılan bu mekân, zamanla hediyelik eşya ve yöresel tatlar satan dükkanlara ev sahipliği yapmaya başlamış.
Selimiye ve Arasta Çarşısı'ndan sonra Edirne merkezine yaklaşık 2 km mesafede, Tunca Nehri kıyısındaki Şifahane/Beyazıt Külliyesi'ne gidiyoruz. Darüşşifa, akıl hastalarının su sesi, müzik ve güzel kokularla tedavi edildiği bir merkez olarak inşa edilmiş. Burası dönemin en önemli tıp okullarından biri olarak biliniyor. Hastaların odaları iç avluya açılmakta ve bu avluda bulunan şadırvanlardan yükselen su seslerinin hastaların ruhsal iyileşmesine katkı sağladığı rivayet edilmektedir. II. Bayezid Külliyesi/Darüşşifa, günümüzde “Sağlık Müzesi” olarak hizmet veriyor.
Dikkatimi çeken bir başka coğrafî özellikten bahsedeyim. Edirne, Türkiye’nin önemli akarsu ve nehirlerinin birleştiği bir şehir. Özellikle Balkanlar'dan doğup Edirne’den geçen akarsular, şehrin tarihini ve coğrafyasını şekillendiriyor.
Bunların en ünlüsü Meriç Nehri'dir. Meriç, Bulgaristan’dan doğar, Edirne’den geçerek Türkiye–Yunanistan sınırını oluşturur. Şehrin simgesidir, üzerinde Meriç Köprüsü bulunmaktadır.
Bir başka nehir ise Tunca Nehri'dir. Tunca Nehri de Bulgaristan’dan doğar, Edirne şehir merkezinden geçerek Meriç Nehri’ne katılır.
Arda Nehri'ni hafızalarınızda yer etmiş yanık bir Rumeli türküsünden hatırlayacaksınız:
Arda boylarında kırmızı erik
Elim elin ardında on yedi belik
Ah annecim ah annecim yaktın ya beni
Bu genç yaşta denizlere attın ya beni
Arda Nehri de Bulgaristan’dan doğar, Edirne yakınlarında Meriç Nehri’ne kavuşur.
Daha sonra Meriç Köprüsü'nden geçerek Karaağaç'a gittik. Edirne Karaağaç'taki Lozan Anıtı'nı birçok kişi bilmez. 1923 Lozan Antlaşması anısına yapılan bu anıt, 1998’de açılmış. Üç farklı uzunluktaki sütunlar Anadolu, Trakya ve Karaağaç’ı temsil etmektedir.
Sevgili dostlar, Edirne gezisinin bende bıraktığı genel intibaı belirteyim. Doğrusu, Edirne'yi daha büyük bir şehir olarak tasavvur etmiştim. Küçük, mütevazı, sevimli, temiz, butik bir şehirle karşılaştım. Trafikteki araç sürücülerinin yaya geçitlerinde yayalara gösterdiği saygı gerçekten övgüye değer. Esnaf son derece saygılı ve tevazu sahibi; çığırtkan ve müşteri avcısı değil. Tek cümleyle özetlemek gerekirse yolunuz bir gün Edirne'ye düşerse bu Cennet vatanın bu güzel şehrini görmenizi dilerim. Trakya'dan selam ve muhabbetle. Kalın sağlıcakla.