Bu ne vurdumduymazlıktır Allah aşkına! Mahalle yanarken bazıları saçını tarıyor! "Aman boş ver, bu memleket düzelmez! Böyle gelmiş, böyle gider. Biz keyfimize bakalım." diyen köşesiz adamların tepkisizliği sizi rahatsız etmiyor mu?

Meclis'ten İklim Kanunu geçti, kimse bu kanunla ilgilenmiyor hatta birçok kişinin bu kanundan haberi bile yok. Yurtta orman yangınları devam ederken maden sahalarının genişletilmesiyle ilgili kanun teklifi komisyonda kabul edildi. Bu kanun teklifine bölgedeki zeytinliklerin başka yerlere taşınması için ek ödenek ayrılması maddesi konulamaz mıydı? Onca zeytin ağacını bulunduğu yerden uygun yere kim taşıyacak, o ağaçların bakımını kim üstlenecek, bunca masrafı kim karşılayacak?

Ömrümüz olursa birlikte göreceğiz. Bu bölgelerdeki zeytinlikler talan edilecek (!) maden ve kömür sahalarında büyük çevre kirlilikleri yaşanacak! Bugün "Korkmayın, zeytinliklere bir şey olmayacak." diyenlerin, yarın "Zeytin ağaçlarının böyle kuruyacağını biz nereden bilebilirdik." dediklerine şahitlik edeceksiniz.

Yatağan Termik Santrali için Aydın-Bozdoğan'ın o güzelim ormanları talan edilmeye başlandı bile... Köylünün atadan-babadan kalan arazilerini kamulaştırılarak köstebek yuvasına çevirmek istiyorlar. Şimdi sormak lazım, bu maden şirketleri, taş ve mermer ocakları şimdiye kadar işlettikleri arazide kaç tane ağaç diktiler, bunlardan kaçı yetişip ormana dönüştü?

2018 yılında, Denizli Muhabir'de "Serinhisar Zehir Soluyor" başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazımda Tavas yol ayrımı ile Derbent Deresi arasındaki taş ve kum ocaklarının susuz kırım yaptıklarını, toz bulutlarının Serinhisar'ı tehdit ettiğini, ilçe merkezinin zehir soluduğunu, nefes darlığı, guatr ve akciğer hastalıklarının son yıllarda [Serinhisar'da] artış gösterdiğini belirtmiştim. Halk, o günlerde taş ocaklarına karşı sokaklara dökülmüş, tencereli tavalı, düdüklü maskeli, davullu zurnalı protesto gösterileri yapmıştı.

Peki, sonra ne oldu? Taş ocaklarının imdadına ÇED raporları yetişti ve ilgililer her şeyi sümen altı edip derin bir sessizliğe gömüldüler. O günden sonra ne düdük kaldı ne davul zurna ne de işi siyasî gösteriye dönüştüren siyasetçiler... Herkes, sesiz sedasız kabuğuna çekildi. Peşinen söyleyelim, Kulupa-Derbent Deresi mevkiindeki taş ve kum ocaklarının ruhsatını yıllar önce Tavas Kaymakamlığı verdi; ama zehri hâlâ Serinhisar soluyor! Ne güzel memleket değil mi?

Çevre kirliliğiyle ilgili benzer sıkıntılar Acıpayam-Alaattin Mahallesi'nin kuzeybatındaki dağın ovaya bakan yamaçlarında da yaşanmaktadır. Acıpayam Gireniz Vadisi'nde kurulmak istenen HES, o güzelim araziyi tehdit etmektedir. Benzer çevre kirliliklerini Burdur-Yeşilova, Tefenni, Kamamanlı ve Söğüt'te de gözlemlemek mümkündür.

Bu ülkede kimse maden aranmasın, kömür ve mermer çıkarılmasın, taş ocakları kırım yapmasın, kum elemesin demiyor! Bu ekonomik faaliyetler gerçekleştirilirken halkın sağlığı tehlikeye atılmasın, çevre kirliliği memleketimizi yaşanmaz hale getirmesin, zeytinlikler heba edilmesin, yangınların küle çevirdiği Ege sahilleri yağmalanmasın, yaylalar doğal güzelliğini kaybetmesin, nehirlerden zehir akmasın (!) diyoruz. Bunları dile getirdiğimiz için kimse bize "parmak sallamaya" kalkmasın! Unutulmasın ki bu vatan hepimizin!

Birkaç yıl önce Marmara Denizi'ndeki müsilajı konu alan bir yazımda şöyle demiştim:

- "Türkiye'de son yarım asırdan beri sanayi canlansın, fabrikalar mal üretsin, patronlar para kazansın, işsizlere istihdam sağlansın diye çevrenin kirletilmesine, ormanların tahrip edilmesine, tarım arazilerinin çoraklaşmasına, fabrika bacalarının filtresiz çalışmasına, arıtma tesisi kurmak istemeyen patronların umursamazlığına bilerek göz yumulmadı mı? Sokakları, şehirleri, nehirleri ve denizleri biz değil de yabancılar mı kirletti?" (Y. Öztürk, "Çevreyi Yabancılar mı Kirletti?" Denizli Muhabir, 14.06.2021)

Aradan yıllar geçse de toplumsal tepkimizde değişen bir şey yok. Olaylar karşısındaki sessizliğimiz ve vurdumduymazlığımız devam ediyor. Bu tepkisizlik dün olduğu gibi bugün de hayra âlemet değil.

Üzerimize her gün sağnak zam yağmuru yağsa da zamlara tepki gösteremiyoruz. Bir hafta önce pazardan aldıklarımızı bir hafta sonra aynı fiyata satın alamıyoruz. İnsanlar, aile bütçelerini sarsan zamlara karşı sessiz ve tepkisiz kalmayı tercih ediyorlar. Bu suskunluğu siyasî, ekonomik, psikolojik, pedagojik, sosyolojik vs sebeplerle açıklamak mümkündür. Ama biz burada bu hususlara değinmeyeceğiz. Meseleyi tek cümle ile özetleyelim. Beğenseniz de beğenmeseniz de memleketin hali bu! Neylersiniz...

Başsağlığı

Yazımı tamamlayıp gazeteye göndereceğim saatlerde Nihat Genç'in vefat haberi geldi. Nihat Genç; yiğit ve mert adamdı. Hiç eğilmedi, bükülmedi, yalakalık yapmadı. Doğru bildiklerini dik bir üslupla söyledi. Dokuz köyden kovuldu, kıymeti bilinmedi. Çileli ömrünü tamamlayıp bu dünyadan göçtü gitti. Allah rahmet eylesin. Mekânı Cennet olsun. Sabır ve başsağlığı dilerim. (Y. Ö.)