Türk şiir geleneğinde şairlerin kendi poetikalarını manzum biçimde ifade etmeleri köklü bir anlayıştır. Bu tür metinler hem şairin estetik tercihlerini hem de şiire yüklediği anlam dünyasını doğrudan yansıtması bakımından önemlidir. Bu bağlamda Yusuf Kabukçu’nun “Şiir Nedir?” adlı manzumesi dikkate değer örnekler arasında yer almaktadır. Şair bu metinde şiiri tanımlamakla kalmayıp onun kaynağını, işlevini, insana etkisini ve gelenekle ilişkisini çok yönlü biçimde ortaya koymaktadır. Dizelerde yer alan benzetmeler, semboller ve kültürel göndermeler Kabukçu’nun şiiri nasıl konumlandırdığını gösteriyor.

Bu incelemenin temel dayanak noktasını Kabukçu’nun "Pınarcık Çeşmesi" adlı eseri oluşturmaktadır. (Kabukçu, Yusuf 2024. Pınarcık Çeşmesi -Şiirler- Birinci Baskı, Yenifikir Matbaa, Denizli.) Bu çerçevede, Kabukçu’nun şiir anlayışı aşağıda belirli başlıklar altında ele alınmıştır.
1. Poetikanın Genel Çerçevesi
Yusuf Kabukçu’nun şiirleri tematik açıdan geniş bir çeşitlilik gösterir. Bu çeşitlilik, şairin poetikasından kaynaklanır; insanın duygusal, manevi ve toplumsal deneyimlerini sade; ama yoğun bir dille ifade eder. Kabukçu’nun poetikasını belirleyen üç temel unsur vardır: lirik anlatım, didaktik eğilim ve halk şiiri geleneği ile modern duyarlığın birleşimi.
Şair, şiiri hem ilham hem de emek gerektiren bir süreç olarak görür. Şiirin doğuşunu ve gelişimini “Engeller yıkılır, kolaydır zorlar/ Ateş olmayınca dumanı tütmez / Yazıya dökülür, sazda saklıdır” dizeleriyle ifade eder. Bu yaklaşım, şiirin yalnızca bireysel bir söyleyiş olmadığını, bununla birlikte zaman ve mekân ötesi bir niteliğe sahip olduğunu vurgular.
Kabukçu, şiirin evrensel ve her zaman var olduğunu düşünür. Ona göre şiir, insan için her dilde söylenen bir varlıktır: “Dünya kurulalı sesidir aşkın / Her dilde söylenir insan içindir.” Bu evrensellik anlayışı, şiirin tek bir tanımla sınırlandırılamayan çok yönlü doğasını destekler.
Şiiri çok yönlü, dönüşen ve her şeye benzeyen bir yapı olarak ele alan Kabukçu, bunu metaforlarla aktarır. “Işık, su, köprü, balık, duman, bebek, meyve–bal, fırtına–şimşek” gibi imgeler, şiirin sürekli değişen ve çeşitlenen bir varlık olduğunu gösterir.
2. Lirik Duyarlık ve Duygu Ekseni
Kabukçu’nun şiir evreninde en geniş yer tutan tematik alan “aşk–ayrılık–özlem” üçlüsüdür. Bu üçlü, Türk şiirinin klasik lirik çizgisini sürdürür niteliktedir. Şairin duygu ve heyecanında samimi bir söyleyiş, güçlü bir bireysel yoğunluk, Arabesk ya da melodramdan uzak doğal bir melankoli görülmektedir. Bu özelliğiyle Kabukçu’nun şiiri, modern lirik şiir kategorisinde değerlendirilebilir.
Şairin sıkça vurguladığı gibi şiirin özü “gönül”dür:
Gönülden fışkıran özümdür ŞİİR
Benim duygularım, sesimdir ŞİİR
Açılıp serdiğim kalbimdir ŞİİR
Kabukçu için şiir duyguların en saf hâlidir; gönül frekaslıdır, akıldan çok kalbe dayanır. Bu gönül merkezli yaklaşım, şairin şiirle halk kültürü arasındaki güçlü bağı da anlamlı kılmaktadır.
3. Halk Şiiri Geleneğiyle İlişkisi
Kabukçu’nun dil ve hayal dünyası, halk şiirinin asırlardır süregelen motiflerini modern bağlamda yeniden üretmektedir. Gönül, yar, felek, kader, hasret, gül, dağ gibi geleneksel kavramları sıkça kullanması; atasözü ve deyiş kıvamındaki (Gönül sevdiğine küser, her şeyin bir sonu var) gibi kısa yargılarla düşüncelerini pekiştirmesi; yalın, kıvrak ve konuşma diline yakın söyleyişlere yönelmesi; ayrıca aliterasyon, tekrar ve paralellik gibi ahenk unsurlarına başvurması bu yaklaşımın somut göstergeleridir.
Bütün bu özellikleriyle şair, halk şiiri geleneğini korurken aynı zamanda onu modern edebî ortamda yeniden yorumlayan bir şiir anlayışını temsil ede.
Kabukçu şiirinde Veysel, Ferhat ile Şirin, köy kızları, kilim, saz gibi imgeler kullanır. Bu imgeler Türk halk şiiri geleneğine sıkı bir bağlılığı gösterir:
Veysel’in sazında coşardı hani
Köy kızları dokur ya kilim
Yazıya dökülür, sazda saklıdır
Şair ayrıca aruz, hece, serbest nazım ayrımına gönderme yaparak şiirin tüm şekillerini kuşattığını belirtir: “Aruzdur, hecedir, serbesttir ŞİİR.”
Kabukçu gelenekten beslenen, ancak biçimsel olarak özgür bir şairdir. Bu geleneksel arka planı güçlendiren bir başka unsur ise şiire yüklediği öğretici ve iyileştirici işlevdir.
4. Didaktik ve Bilgece Söyleyiş
Şairin başka bir yönelimi nasihat, tefekkür ve hayat bilgeliği etrafında şekillenir. Bu çizgi; sabır ve emekten kadere, geçicilikten hayata tutunmaya, insan ilişkilerinde denge arayışından olgunluk ve iç huzura, zaman bilincinden fanilik kavramına uzanan geniş bir tematik zemine yaslanır. Böylece Kabukçu’nun şiiri, yalnızca bireysel duyuşun değil, hayata dair birikmiş irfanın da sözcüsü hâline gelir.
Bu yönüyle Kabukçu, ahlakî mesajları önceleyen özlü ve vurucu dizeler üreten bir şair kimliği sergiler.
Şair, şiiri hayatın temel bir unsuru, adeta insan ruhunun suyu ve nefesi gibi görür:
Gün aydınlatan bir ışık olur
Gönül deryasının suyudur ŞİİR
Bedenine ruh olan varlık misali
Bu dizelerden şiirin Kabukçu için sadece bir edebî tür değil, insanın varlık sebebine dokunan hayatî bir kaynak olduğu anlaşılmaktadır. Bu hayatî konumlandırmanın temelinde ise şairin duygu ve gönül merkezli yaklaşımı yer almaktadır.
Şair şiirin işlevlerini şu dizelerde açıklar:
Ansızın basınca ruha serinlik
İlaç olur, merhem olur çok derde
Gönüllere köprü, ağımdır ŞİİR
Bu bakış açısı, şiiri ruhu iyileştiren, insanları birleştiren, terapi niteliği taşıyan bir sanat olarak görür. Şair, şiire bu işlevleri yüklerken oluşum sürecine dair dolaylı göndermeler yapar.
5. Maneviyat Arayışı
"Allah’ım Aman!, Münacat, Gönül–Nefis–Akıl" gibi şiirlerde şairin tasavvufî kavramlarla yakınlaştığı gözlenir. İlahi kudret karşısında acziyet, teslimiyet ve yakarış; nefis–akıl–gönül üçgeni; kader telakkisi ve dünyanın geçiciliği bu manzum metinlerin temel düşünce zeminini oluşturur. Bu kavramlar aracılığıyla bireyin iç çatışmaları, arınma isteği ve insanın varoluş karşısındaki hâli yansıtılır.
Bu şiirlerde anlam, bireyin iç arınma sürecinden beslenir. Şair klasik ilahi tarzına yaklaşırken daha bireysel ve modern bir söyleyiş tercih eder. Böylece hem geleneğin anlam evrenine gönderme yapar hem de çağdaş duyarlıkları işleyerek tasavvufî temaları güncel bir estetikle yeniden kurar.
6. Toplumsal ve Millî Duyarlık
Kabukçu’nun şiirinde göz ardı edilemeyecek bir diğer boyut ise toplumsal eleştiri ile millî bilinç eksenidir. Şair; toplumsal bozulma, adaletsizlik ve kültürel yozlaşma gibi olgulara karşı eleştirel bir duruş sergiler. Bu duruş, yalnızca bir yakınma niteliği taşımaz; aksine dili, kültürü ve kimliği koruma hassasiyetiyle beslenen bir ülkü anlayışının yansıması hâline gelir. Kabukçu, Türk millî ülküsü, tarih bilinci ve değerlerin sürekliliği gibi temaları şiirlerinin merkezine yerleştirerek hem bireysel duyarlığı toplumsal zemine taşır hem de şiirini kültürel hafızanın bir taşıyıcısı konumuna yükseltir.
Bu sosyal-eleştirel tavır, şairin didaktik yönüyle birleşerek eleştirel-toplumsal şiir çizgisini oluşturur. Böylece Kabukçu, şiirinde bireysel lirizmden kolektif bilince doğru bir geçiş sağlar. (Devam edecek)