Birkaç sene önce, Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan'a PKK'nın kurucu önderi diye hitap edileceğini söyleselerdi, buna inanır mıydınız?

Yıllarca "Kahrolsun PKK!" diye bağıran Türk milliyetçilerinin "kurucu önder" söylemine ses çıkarmamaları ya da "yeni bir anayasa, yeni bir kimlik" tanımlamasına itiraz etmemeleri ne ile izah edilebilir?

Atatürk'ün koltuğunda oturanların "El yükseltiyorum. Ben de Kürtlere bir devlet teklif ediyorum." demelerini bekler miydiniz?

Dünyayı ve Türkiye'yi derinden sarsan olaylar yaşanırken toplumun bu meselelere ilgisiz ve vurdumduymaz davranması sizce hayra âlamet davranışlar mıdır?

Aslında bu olup bitenlerde şaşılacak bir şey yok. 12 Eylül'ün apolitize ettiği bir toplumda devlet, 45 yıl sonra "Türkiye'de olmaz!" denilen şeyleri, zıt kutuplar üzerinden yürüttüğü siyasal operasyonlarla gerçekleştiriyor. Biz sahnenin önündekilere hayret ederken asıl satrancı perdenin gerisindekiler oynuyor!

"Devletin âli menfaatleri için birtakım görüşmeler yapılabilir hatta tavizler bile verilebilir. Çünkü bu beka meselesidir." diye konuyu te'vil etmeye çalışmak bize çok inandırıcı gelmiyor.

Öcalan'ın "demokratik konfederalizm" söyleminin Serv Antlaşması'na dayandığını bu topluma anlatmak gerekir. Bazı çevrelerin ısıtıp ısıtıp Lozan'ı gündeme getirmeleri boşuna değildir. Türkiye'nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na koyduğu çekinceleri kaldırmasını isteyenler, güçlendirilmiş adem-i merkeziyetçiliği savunuyorlar. Özerklik istedikleri bölge, Türkiye'nin su havzalarını içine alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'dir. Meselenin Arz-ı Mev'ud ile bağlantılı olduğunu söylersek İsrail'in neden PKK destekçisi olduğu ya da PKK'lıların neden İsrail bayrağı taşıdıkları daha iyi anlaşılır.

Bugünlerde barış güvencinleri havada uçuşurken Pervin Buldan öfkeli bir dille muhataplarını tehdit etti: "Çözüm sürecinde bizlere neler vadedildi, hangi sözler verildi? Çözüm süreci başarıya ulaşırsa nelerin yapılacağına dair bize vadedilenleri yeri ve zamanı geldiğinde açıklamazsak namerdiz!" dedi. DEM milletvekili Ceylan Akça ise TBMM kürsüsünden resmen meydan okudu: "Bizim topraklarımızın üzerinde baraj kurup sonra o barajlardan edindiğiniz elektriği bize fahiş fiyatlarla satmak sizin hakkınız değildir!" diyerek bölücülüğün dik âlâsını yaptı. Peki, nedir bu demokratik konfederalizm?

"Kürt komünalizmi veya Apoculuk olarak da bilinen demokratik konfederalizm, İmralı Cezaevi'nde terörist başı Abdullah Öcalan tarafından teorize edilen ve devletsiz bir topluma dayanan siyasî modellemedir."

"Demokratik açılım, özerklik, yeni bir kimlik, yeni bir anayasa" gibi terimleri ağzından düşürmeyen siyasetçi ve akademisyenlerin bu konuda çok dikkatli olmaları gerekir.

Kuzey Suriye, Irak, İran toprakları ve Güneydoğu Anadolu'da kanton bölgeler oluşturup "demokratik konfederalizm"i barış sürecinin çözüm yolu olarak dayatmak, sadece Öcalan'ın değil Büyük Orta Doğu Projesi'nin de hedefidir.

Arap Baharı'nın Arap coğrafyasını ne hale getirdiğini hep birlikte gördük. Araplara mavi çöl gecelerinde demokrasi ve özgürlük masalları anlattılar. Emperyalizmin demokrasi masallarına inanan Araplar, lağım çukurunda saklanan Kaddafi'yi linç edip kurşuna dizdiler. Arap Baharı, Suriye ve Irak topraklarını kısa sürede paramparça etti. Sonra feryat ve figan başladı. Lübnan, Golon Tepeleri, ablukaya alınmış Gazze, işgale uğramış Şam, yerle bir edilmiş Bağdat!.. Öldürülen milyonlarca masum çocuk, yurtlarından sürgün edilmiş ihtiyarlar, ırzına geçilmiş binlerce kadın! Açlık, sefalet, çaresizlik ve sahipsizliğin yaşandığı bu topraklarda olup bitenleri tek kelimeyle özetlersek: vahşet!..

Kim ne derse desin, Büyük Orta Doğu Projesi adım adım uygulanıyor. Otuz seneden beri "Hedef Türkiye!" diye uyarıyoruz. Bunu anlamayan, anlamak istemeyen barış güvercinleri, "Terörün bitmesini istemiyor musunuz?" diye soruyorlar. Terörün bitmesini elbette istiyoruz. Ama silahlı terör gücünü Suriye ve Irak topraklarına kaydıran KCK'nın göstermelik olarak sadece PKK'yı feshetme kararı almasını inandırıcı bulmuyoruz. KCK'nın diğer kolları Suriye, Irak ve İran'da faaliyetlerini sürdürürken PKK'nın silah bırakma ve kendini feshetme kararı alması neyi değiştirecek sanki?!

Değer yargıları alt üst olmuş toplumlarda dinî, ahlâkî, kültürel, siyasî ve ekonomik çöküntüler, sosyal psikolojiyi derinden etkiler. Balans ayarı bozulmuş toplumsal dengeler; bizim ülkemizde dayanılması güç tahammülsüzlükleri, umutsuzluk ve hayal kırıklıklarını ve terörden topyekün aldatılmışlık hissini doğurmamalıdır. Devlet, bu netameli olumsuzlukların sosyal psikolojiyi derinden etkilemesine müsaade etmemelidir. Yoksa toplumsal bütünlüğü sağlamak gerçekten güçleşecektir.

Bazı aklı evveller "Bölünme korkusuyla devlet idare edilmez." diyorlar. Kurulduğu günden beri devletinizi bölmek isteyen birileri varsa her zaman ihtiyatlı olmak zorundasınız. Devlet bölündükten sonra siyaset felsefesi yapmanın ya da demokratik nutuklar söylemenin kimseye bir faydası yoktur, akıllım! Allah, devlet ve milletimize zeval vermesin. Hoşça kalın.