Denizli Güneş Gazetesi'ndeki ilk yazımda, Terörsüz Türkiye Süreci hakkındaki düşüncelerimden bahsetmiştim.
Özetle; başlatılan sürecin çok kıymetli olduğunu, Türk Milleti'nin tamamının çatışmaların bitmesini istediğini, diğer yandan doğru uygulanmazsa sürecin önemli riskler barındırdığını yazmıştım.
Geçtiğimiz bir hafta içinde PKK Terör Örgütü, 12. Kongresini yaptı ve burada silahları bırakma ve PKK adı altında faaliyet yapmama kararı aldı.
Kararların duyurulması sonrasında, ülkede pek çok kişi, duyuruda bahsedilen ifadeleri farklı açılardan ele aldı ve yoğun bir anlam kargaşası ortaya çıktı.
PKK Terör Örgütü tarafından yapılan açıklamayı kelime kelime okudum ve sizler için yorumlayacağım:
Terör Örgütü ilk olarak, "PKK, örgütsel yapısını feshetme ve silahla mücadele yöntemini sonlandırma kararı almıştır" açıklamasını yaptı.
Bu açıklamada çok önemli bir ayrıntı göze çarpıyor: "PKK adıyla yürütülen çalışmalar" ifadesi, diğer isimlerle yapılacak faaliyetlerin durmayacağı anlamına gelebilir.
Bu cümle önemlidir zira PKK, 2002 yılında adını değiştirip KADEK yapmıştı (Nisan 2002 tarihli gazete haberlerine bakınız)
İsim değiştirmek terör örgütleri için bir taktiktir. Uluslararası alanda pek çok önemli ülke PKK'yı terörist olarak kabul etmiş olduğundan silah temini ve para akışı konularındaki dezavantajdan kurtulmak amacıyla bunu yaparlar.
Bu gün PKK isminin kaldırılması, 2002'den farklı amaçlıdır:
Irak'ta PÇTK, Suriye'de PYD ve İran'da PJAK faaliyetlerini sürdürecek, PKK lağvedilecek.
Irak, Suriye ve İran'daki örgütlerin tamamı PKK türevidir ve sınırlarımızın hemen yakınında bulunmaktadırlar.
Bahse konu örgütler, önemli ülkeler tarfından terör listesinde yer almamaktadır.
Bu örgütler Türkiye düşmanıdır ve yeniden silahlarını bize doğrultulabilirler.
Cumhurbaşkanı, açıklama sonrası verdiği tepkide "Silah bırakmanın, Avrupa dahil diğer ülkelerdeki bütün unsurlarını kapsadığını kabul ediyoruz" açıklamasını bu sebeple yapmıştır.
PKK Terör Örgütü'nün açıklamasında dikkat çeken başka bir konu da samimiyet eksikliği:
Daha dördüncü paragrafta "Kaynağını Lozan Anlaşması ve 1924 Anayasası'ndan alan Kürt inkar ve imha siyaseti" ifadesi, PKK Terör Örgütü'nün toplumsal barışı hedeflemekten ziyade yeni bölünmeleri tetiklemek istediğini göstermektedir.
Ülkeyi yönetenlerin, süreci ele alırken ne kadar hassas olduğunu düşünürsek, PKK yöneticilerinin aynı hassasiyeti taşımadığını anlayabiliriz.
Türk Milleti, bu ayrıntıyı iyi görmeli ve PKK'yı yönetmiş olan eli kanlı canilerin kurduğu cümleler üzerinden Cumhuriyeti ve devrimleri tartışmaya açmamalıdır.
Türk Milleti'nin dişiyle tırnaklarıyla kurduğu Cumhuriyet'in kazanımlarını 52 yıl boyunca sömüren, kardeşlik duygularının arasına kan döken PKK yöneticilerine, milletimizin sabrı ve feraseti sayesinde bu günlere gelindiği anlatılmalıdır.
PKK açıklamasında, kendi terör süreçleri anlatılırken; 1993'te ve Apo'nun yakalamması sonrasında barışı denedikleri ancak gizli güçler tarafından bunun engellendiği hatta Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın suikastle öldürüldüğü ima edilmektedir.
Basında bu saçma ifadeleri doğru kabul edip yorumlayanlar, eli kanlı PKK yöneticilerinin tuzağına çekilmektedirler.
Süreci güçlendirmek adına bu ifadelerin doğru kabul edilmesi, PKK'yı aklamayı ve suçu devletin askerine atmayı hedeflemektedir.
Bu oyuna gelenler, PKK yandaşlarıyla birlik olup zaten her türlü iftira altında sabır çeken askerleri, Cumhuriyetçileri ve Atatürkçüleri günah keçisi olarak dışlamanın vebaline de ortak olurlar.
Açıklamada geleceğe dönük mesajlar da görülmekredir:
PKK Terör Örgütü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının değiştirilmesini istemektedir.
"Bütün sürecin Anayasa'yı değiştiŕmek hedefiyle başlatıldığını" düşünen ve bu nedenle sürece karşı çıkanların rahatlatılması önemlidir.
Yetkili ağızlardan, PKK talebiyle anayasa değiştirilmeyeceğini belirtilen bir kaç cümle sarf edilmelidir.
Geleceğe yönelik önemli bir ifade de; kadın haklarını savunanları, ekolojik mücdele içinde olanları ve benzeri sol eğilimlere yatkın olanları kendilerine desteğe çağırmalarıdır.
PKK yöneticileri bahse konu sosyal gruplara, sorunların, Ortak Vatan ve Eşit Yurttaşlık temelinde çözülmesi gerektiği mesajını iletmişlerdir.
Anlaşılan, "Eşit yurttaşlık" gibi sorunlu bir ifadeyi ilerleyen zamanlarda daha sık duyacağız.
Satır aralarında "Türk Kürt kardeşliği ve tam bağımsız Türkiye" idealinden bahsedilerek 68 Kuşağı temsilcilerine selam verilmiş ve ileri uçlarda solculuk yapan devrimcilerin de sürece katkı sağlaması istenmiştir.
PKK, bu sürecin adını "Barış ve Demokratik Toplum Süreci" koymuştur. Bu ifade sözde Demokratik Toplum Kongresi'nin ön plana çıkarılacağının işaretidir.
PKK'ya iltisaklı bütün sivil grupları yönlendiren Hatip Dicle başkanlığındaki sözde Demokratik Toplum Kongresi'nin varlığı akıldan çıkarılmamalıdır.
PKK 12. Kongre bildirisini yorumlayıp tarihe not düştükten sonra yazımı, güncel gelişmelerle ilgili kendi yorumlarımla tamamlamak istiyorum:
PKK'nın silah bırakması iyi bir şeydir.
PKK henüz silah bırakmamış olup geçen 52 yılda bir kaç kez sözde ateşkes uygulamış, barış istiyor görünüp samimi davranmamıştır.
Dağ kadroları terör örgütleri için ayak bağıdır. PKK da bu süreçte dönüşüm yaparak onlardan kurtulmak istemektedir.
Böyle bir süreçte dağ kadrolarını tasfiye etmek isteyen PKK'ya tasfiye oluyor diye hiç bir taviz vermek zorunda değiliz.
Eli kanlı PKK yönericilerinin sözlerine güvenip güvenliği zaafa düşürmek büyük hata olur, bedeli 2015'teki gibi ağır kayıplar olur.
Lozan ve 1924 Anayasası konusunda kullanılmış olan ağır ifadeler duymazdan gelinemez. Bu konuda siyasetçiler Atatürkçüleri rahatlatacak beyanlarda bulunmak zorundadırlar.
Anayasa değişikliği bu sürecin bir sonucu olamaz. Hiç bir silahlı güç, Türk Milleti'ni Anayasa'sını değiştirmeye zorlayamaz.
Eğer PKK silah bırakacaksa, bunları Türk devletine doğrudan ya da aracılarla teslim etmelidir.
Bu silahların başka komşularımıza doğrultulması bizi töhmet altına sokar. Aynı silahlar, gelecekte bize dönebilir.
PKK yönericilerinin İskandinav ülkelerine gönderilmesine göz yummak onları pasif hale getirmez.
Günümüzün iletişim çağında elebaşlarının, terör örgütüne talimat verme imkanını ortadan kaldırmaz.
Eli kanlı hainlerin keyif içinde emeklilik yaşama istekleri bizim sorunumuz değildir.
Unutulmaması gereken bir husus; Barzani'nin kontrolünde yaşayan binlerce eski PKK'lı olduğudur.
PKK'nın işine yaramayan, aynı zamanda Türkiye'ye dönmeye cesaret edemeyen kişiler, Barzani'nin kontrolünde koz olarak ya da jest olarak kullanılmak üzere bekletilmektedirler.
Yakın zamanda ülkemize kalabalık bir PKK'lı grup teslim edilirse, bunların savaşçı olup olmadığı irdelenmelidir.
Yazımın sonunda önemli bir hususa değinmek isterim: Türk Milleti'ni sürece olumlu baksın diye etkilemek için göstermelik hiç bir hareket yapılmamalı. Zaten böyle bir ikiyüzlülük anında fark edilir.
Bu millet 52 yıldır PKK'yı tanıdı. Neye benzediğini biliyor.