Terörsüz Türkiye süreci yaklaşık bir yıldır sürüyor. Gelinen noktaya henüz "Emekleme aşaması" diyebiliriz.
Süreç Bahçeli'nin, bebek katili terörist başı Öcalan'a en üst perdeden umut hakkı vaad etmesiyle başladı.
Yaklaşık beş ay sonra Cumhurbaşkanı, süreci devlet projesi olarak sahiplendi.
Ardından terörist başı Öcalan, ateşkes çağrısı yaptı.
Son olarak PKK Terör Örgütü'nün üst yönetimi, Apo'nun çağrısına uyacağını bildirip sembolik olarak silahlarını tencereye koyup yaktılar.
Bütün bu süreç yaşanırken, benim gibi konuyla yakından ilgilenenler:
Pazarlık var mı?
Af çıkacak mı?
PKK türevi diğer örgütler de silah bırakacak mı?
Dağdaki teröristler nasıl teslim alınacak?" sorularını ve benzerlerini sordular.
Genel görünüme bakıldığında; ülke içinde terörden doğrudan etkilenen Doğu ve Güneydoğu illerindeki vatandaşlar istekle karşıladılar.
Orta ve Batı bölgelerde yaşayanlar yukarıda saydığım sorulardan dolayı şüpheyle yaklaşıyorlar.
Şüpheleri artıran en önemli neden, bir önceki çözüm sürecinin son derece kanlı neticelenmesidir.
Konuyla ilgili diğer yazılarımda, sürecin en sorunlu bölümünün Suriye’de palazlanan YPG'li teröristlerin silah bırakması olduğunu belirtmiştim.
Devlet, yeni Suriye Rejimi yöneticileriyle SDG'nin yaptığı sözde entegrasyon anlaşmasına razı oldu.
ABD Ankara Büyükelçisi ve Suriye sorumlusu Barak çok sayıda demeç vererek konunun öznesi oldu.
Suriye toprak bütünlüğü konusunda olumlu cümleler kurduğunda Türkiye Cumhuriyeti tarafını rahatlattı.
Daha önceki yazılarımda, Barak'ın demeçlerinin satır aralarında tehlikeli ifadeler olduğunu yazmıştım.
Nitekim geçtiğimiz hafta Mario Nevfel'e verdiği kapsamlı röportajda,:
“YPG artık PKK ile ilişkili değil, Amerikan müttefikidir” dedi.
“Türkiye, Suriye’nin bir müttefiki. PKK’ya sahipler, ki bu Türkiye içinde yabancı bir terör örgütü olarak tanımlanmıştır. ABD de PKK’yi yabancı bir terör örgütü ilan etmiştir. Ancak artık PKK ile ilişkili olmayan başka bir örgüt var: DSG ve YPG. Bunlar IŞİD karşıtı kampanyada bizim müttefiklerimiz oldu. Onların kökeni PKK’ya dayanıyordu.”
Bu sözlerden cesaret alan Mazlum Abdi Şahin, entegrasyon anlaşmasına uygun olmayan tavırlarını açıklarken daha cüretkar olmaya başladı.
Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri konuyla ilgili uyarılarını üst perdeden yapmaya başladılar ve çözüm sürecinin persesini açan Bahçeli'nin açıklamaları siyasi iradeyi de yansıttı.
En etkili ifade Hakan Fidan'dan geldi: Türk Dışişleri Bakanı gerektiğinde YPG'ye yönelik operasyon yapılabileceğini ima etti.
Anlaşılacağı gibi Terörsüz Türkiye Süreci Suriye'deki YPG'nin tavırlarına bağlanmış durumdadır.
Bütün bu gelişmelerin üzerine İngiliz basınında PKK Terör Örgütü'nün silah bırakmak bir yana Gare bölgesinde tahkimat yaparak çatışmaya hazırlandığı haberleri yazıldı.
Bu sürecin böyle karşılıklı aba altından sopa göstermeyle devam etmesi hiç iyiye işaret değil.