Rahmetli Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey, bir konuşmasında şöyle diyor:
“Türk değilim” diyene karşı sakın ısrar etmeyin. Allah’ın bahşettiği şerefi istemeyen birine biz zorla şeref verecek değiliz.
Elçibey’in bu sözlerini okurken düşündüm; insan kendi kökünü unutursa, kendi varlığını da silmiş olur.
Halkımızın bahsedilen kişilerle ilgili yerleşmiş bir sözü var, o geldi aklıma:
“Aslını inkâr eden haramzadedir.”
Haramzadeleri kendi hallerine bırakalım da konumuza dönelim.
Bazı sözler vardır ya… Nerede, ne zaman duysak bizi etkiler. Benim için bu sözlerin en özeli, Büyük Atatürk’ün gönlünden süzüp söylediği, her söyleyişimizde içimizi titreten sözden bahsedeceğim:
O kutlu söz şudur.
“Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Bu söz, tertemiz ve dimdik bir duruşun ifadesidir. Kendini bu milletin bir parçası kabul eden herkes, bu sözdeki anlamı içine sindirmiştir. Her Türk bu sözü gururla söyler. Bu sözü nerede ve ne zaman işitsem rahatlarım, huzur bulurum. Kendimi o an çok güçlü hissederim. Çoğu zaman da haykırarak söylemek gelir içimden.
Keşke imkân olsa da memleketin her köşesine “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünü yazsam. Hatta dağına taşına bu sözü kazısam…Çünkü bu sıradan bir cümle değil; bir milletin kalbinden yükselen muazzam bir sestir. Bu ses insana güç verir, ışık verir, bütün memleketi aydınlatır.
Eskiden bu söz daha çok söylenirdi. Şimdi kimileri çekine çekine söylüyor, kimileri dudak büker gibi bakıyor. Kimden? Niçin korkuyorlar bilmem?
Belli ki unutturmak isteyenler var…
Merhum Oktay Sinanoğlu, böyle düşünenler için bakın ne diyor:
“Türkiye’de Türk’ten başka her şeyi seven, bir tek Türk’ü sevmeyen aydın tipi var; üzerinde düşünmek gerekir!”
Bu tipler dün de vardı, bugün de var. Kendi milletine soğuk bakan, kendi değerlerine mesafeli duran kör insanlar…
Şu kesinlikle bilinmeli ki; Büyük Atatürk bu sözü kimseyi dışlamak için söylememiştir; tam tersine, vatanını, milletini, bayrağını seven herkese seslenmiştir. Bu söz hem koruyucu hem de kucaklayıcı bir etkiye sahiptir. Birleştirici bir gücü vardır. Köklerimizi hatırlatan yönüyle de sembol bir sestir.
Atatürk’ün şu sözünde de aynı duygu ve ruh vardır.
“Benim yaratılışımda bir fevkaladelik varsa, o da Türk olarak dünyaya gelmemdir.”
Nihal Atsız’ın şu mısralarında da aynı duygu vardır.
“Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
Bin cihana değişmem şu öksüz Türklüğümü!”
Bizim Türklük sevgimiz öyle kuru bir aidiyet değil; tutkulu bir sevdanın yansımasıdır.
Bugün… O sesi susturmak isteyenlere karşı, onu bir kez daha haykırarak söylemek milletimize borcumuzdur. Çünkü “Türk’üm” diyen hiç kimse zalime boyun eğmez, haksızlığa sessiz kalmaz, kirliliğe bulaşmaz. Bu söz hem kimliğimiz hem de duruşumuzun belgesidir.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun sesinden şu sözleri duyduğumda tüylerim diken diken olur:
“Ben Türk’üm, Türk esir olmaz!
Ben Türk’üm, Türk devletsiz olmaz!
Ben Türk’üm, Türk bayraksız olmaz!
Ben Türk’üm, Türk ezansız olmaz!
Ben Türk’üm, Türk hürriyetsiz olmaz!”
İşte bu yüzden… Tarihin her sayfasında iz bırakan milletimin bir ferdi olmaktan mutluyum ve gururluyum.
Bütün varlığımla haykırıyorum:
“Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Sağlık ve esenlikler diliyorum.
İyi haftalar.
Bu yazıyı yazarken gönlümden dökülen duygularımı şu kısa şiirde paylaşmak istedim:
HAYRANIYIM BEN BU SESİN!
Hayranıyım ben bu sesin,
“Türk’üm!” diyor her nefeste.
Sevda yüklü o kervanın
Gözcüsüyüm her geçişte.
“Türk’üm” hep; Türkçe söylerim,
Uzak kalsam da dönerim
Gönlümü tamam ederim
Haykırırım her deyişte!
Zalimlere geçit vermem,
Yalan, riyâ nedir bilmem.
Söylemeden bil ki ölmem;
Közlenirim her yanışta!