Bazen ayrıntıları bir kenara bırakıp yaşananlara dikkat kesilmek, sadece doğruya ulaşmak için bir şeyler yapmak gerekir.

Nedir bu ayrıntılar? Alışkanlıklarımız, önyargılarımız, ezberlerimiz…

Ne mi istiyorum?

Bir an durup çevremize dikkatlice bakmak, ne olup bittiğini, neler yaşandığını anlamaya çalışmak…

Düşünün, bir tiyatro sahnesindeyiz ve oynanan oyunları izliyoruz. Oyuncular tanıdık ama rolleri sürekli değişiyor.

Gerçek duygular geri planda… Gösteri sürüyor.

Düşünmek oldukça yorucu… Sadece izliyoruz.

Çünkü sorgulamak çoğu zaman rahatsız edicidir.

Doğruyu savunmaksa yalnız kalmayı göze almaktır.

Peki biz ne yapıyoruz?

Sadece sahnedeki oyunu izleyerek doğruyu bulmaya çalışıyoruz.

Ama yanılma ihtimalimiz de, gerçeğe ulaşma şansımız da eşit.

Çünkü açık ve net konuşan oldukça az.

Ya da kendinizi bir masal âleminde hayal edin. Birileri bir şeyler anlatıyor ama söyledikleri öyle anlamsız ki, anlaşılır gibi değil.

Masal kahramanlarının kim olduğu belirsiz. Devlerle cüceler yer değiştirmiş. Kim güçlü, kim güçsüz belli değil. Roller karışmış, sesler birbirine geçmiş, görüntüler öylesine bulanık.

Gerçeğin sesi kimi zaman kısılıyor; bilgiler söylentilere dönüşüyor.

Duyduklarımız hem şaşırtıyor hem üzüyor. Artık anlam vermekte zorlanıyoruz.

Bazı gerçekleri istesek de öğrenemiyoruz.

Kalabalıkların içinde bu daha da zorlaşıyor.

Kimi sessizce olup biteni izliyor, kimisi de duyduklarını sorgulamadan kabulleniyor.

Söylentiler, doğrularla yer değiştiriyor.

Bir de bakıyorsunuz, figüranlar sloganlarla öne çıkıyor.

Zaman ilerledikçe, hakikat diye bildiklerimizin aslında ne kadar tartışmaya açık olduğunu anlıyorsunuz.

Zaman doluyor, sözler bitiyor, perde kapanıyor.

O an geriye dönüp bakıldığında…

Bir de görüyoruz ki, “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş.”

Artık zamanın imtihanı başlıyor.

Çünkü zaman sadece akmaz; aynı zamanda ölçer, biçer, değerlendirir.

Kim ne söyledi?

Neyin arkasında durdu?

Hangi ilkeye bağlı kaldı?

Ya da hangi tavizleri verdi?

Biliriz ki bir gün mutlaka güneş açacak, her şey açıklığa kavuşacaktır.

Makyajlanmış yüzlerdeki boyalar akacak, bütün sahtelikler silinecektir.

Geriye sadece gerçekler, niyetler ve samimiyet kalacaktır.

Unutulmamalı, gerçeğin toprağa gömülse bile bir gün kendini gösterme gibi bir huyu vardır.

Gerçeğin üzeri örtülse de zamanı geldiğinde her şey gün yüzüne çıkar. Mesele, doğru yerde durabilmekte…

Zor zamanlardan geçiyoruz.

Haklı olmak çoğu zaman güçlü olmakla karıştırılıyor.

İyilik sustuğunda kötülüğün sesi daha gür çıkabiliyor.

Bütün meselemiz, hangi şartlarda olursa olsun adil olmakta, insan kalabilmekte.

Doğru, dürüst ve vicdanlı davranabilmekte.

Derler ki, “Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.”

Ama biz bazen doğruları eğrilere göre ölçüp bu çelişkiye tebessüm ediyoruz.

Belki de “Ağlanacak hâlimize gülüyoruz.” dediğimiz konu budur.

Beklentimiz sadece doğruya, güzele, iyiye ulaşmak.

Huzura kavuşmak…

Ne olursa olsun adaletin ve hakikatin peşinden ayrılmamak…

Her şeye rağmen; hak ve adalet yerini bulacak, zaman birçok sorunu çözecektir.

Bekleyip göreceğiz.

Sağlık ve esenlikler dilerim.

İyi haftalar.