Akrabam olan bir Ali İhsan abim vardı… Allah rahmet eylesin.
2002 seçimlerinin ertesi günü karşılaştığımızda, gözleri parlayarak şöyle demişti:

“Doktorum, insan yeni bir araba alınca sık sık balkona çıkar, acaba hâlâ yerinde mi diye bakar durur ya...İşte ben de AK Parti kazandı diye öyleyim. İçim içime sığmıyor.”

O günlerden bu yana tam 23 yıl geçti.
Türkiye hâlâ aynı parti tarafından yönetiliyor.
Ve millet, bu süreçte Sayın Erdoğan’a Cumhuriyet tarihinde hiçbir lidere vermediği kadar uzun soluklu bir yetki verdi.

Bu süreçte çok şey oldu, çok şey değişti.
Hayaller kurduk, mega projeler başlattık, yollar, köprüler, hastaneler, savunma sanayii yatırımları yaptık.


Ama aynı zamanda çok ağır fırtınalardan geçtik:
Gezi olayları… 17-25 Aralık… 15 Temmuz darbe girişimi… PKK terörü, Rahip Brunson krizi, Pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı, Büyük 6 Şubat depremi…
Ve son olarak da “heterodoks” denilen ekonomi deneyimi: Alışılmadık para politikaları, faiz indirimleri…

Bunların her biri elbette ki ekonomiyi sarsıcı biçimde etkiledi.
Belki de bu yüzden, 2011’de büyük hayallerle konulan 2023 hedeflerine ulaşmak mümkün olmadı:

  • GSYİH: 2 trilyon dolar hedeflendi, 1 trilyon 155 milyar dolarda kaldı.
  • İhracat: 500 milyar dolar denmişti, 253 milyar dolarla yetindik.
  • Kişi başına gelir: 25 bin dolar olacaktı, 13 bin doları buldu.
  • Dünya sıralaması: İlk 10 hedeflenmişti, yine 17. sıradayız.
  • Enflasyon: Tek haneydi hayal, %61,5’i yaşadık.
  • Cari açık: Fazla vermekti amaç, 157 milyar dolar açıkla kapattık.
  • İşsizlik: %5 öngörüldü, %9,2 ile yetindik.

Ama hayat bu…

Bir yönüyle baktığınızda bu durum anlayışla karşılanabilir
Hangi birey, hangi kurum, hangi devlet on yıl önce koyduğu her hedefe eksiksiz ulaşabildi ki?

Lâkin benim affedemediğim şey başka bir yerde duruyor:

Gelir dağılımındaki giderek derinleşen adaletsizlik.

TÜİK’in verilerine göre bugün:

  • En zengin %5’lik kesim, ülke gelirinin %25’ine sahip.
  • En zengin %20, toplam gelirin yarısını alıyor.
  • En yoksul %20 ise sadece %6’lık payla yaşamaya çalışıyor.

Foto1-10

Foto2-5

İşte bu noktada karşımıza Gini Katsayısı çıkıyor.
İtalyan istatistikçi Corrado Gini’nin geliştirdiği bu ölçüm, bir ülkedeki gelir eşitsizliğini 0 ile 1 arasında bir değere döküyor.
Sıfıra yaklaştıkça adalet artıyor, bire yaklaştıkça uçurum büyüyor.

Türkiye’de Gini katsayısı:

  • 2010’da: 0.402
  • 2023’te: 0.433
  • 2024’te : TÜİK’in tahmini (0.413)

OECD ülkeleri içinde en yüksek Gini katsayısı Türkiye’ye ait.
En acımasız kapitalizmin beşiği ABD bile bizden daha iyi durumda: 0.395.
Dünya sıralamasında Türkiye, gelir dağılımında 130 ülke arasında sondan 24. sırada.

Durumu Türkiye’den kötü olanların tamamı 3. Dünya ve Afrika Ülkeleri…

En eşitlikçi ülkeler kimler?
Slovakya (0.223) ve Slovenya (0.246)…
Onlar adaletli bir bölüşümün mümkün olduğunu gösteriyorlar.
Bizde ise tablo hâlâ tehlikeli kulvarlarda seyrediyor.

Bu veriler TRT’nin de ortağı olduğu EuroNews kaynaklı..

Lamı cimi yok!

Bu tablo sadece ekonomik değil, toplumsal bir krizdir.
Çünkü bu, adalet duygusunun aşındığı, toplumun çatırdamaya yüz tuttuğu bir noktaya işaret ediyor.

Peki şimdi ne yapmalı?

Muhalefet sokak mitinglerinde bağırmaya devam ediyor:

“İnsanlar aç… aç!”

Siz isterseniz kişi başına geliri 30 bin dolara çıkarın,
GSYİH’yı 2 trilyon dolara ulaştırın,
Bu uçurum kapanmadıkça, bu çığlıklar bitmez.

Çünkü mesele artık sadece ekonomik büyüme değil,
birlikte yaşama iradesidir.

Ve tabii…
Bir milletin vicdan muhasebesidir.

SON SÖZ

Bugün Türkiye ekonomisinin önünde iki temel mesele duruyor:

  • Gelir dağılımında adaletin sağlanması.
  • Enflasyonla rasyonel, kararlı ve samimi bir mücadele.

Unutmayalım: Gerçek refah, halkın çoğunluğu hissettiğinde vardır.
Aksi halde sadece büyüme rakamları güzelleşir;
hayat değil.