Denizli'ye 1984 ekiminde geldim. İki yıllık Yazır günlerinden sonra merkeze yapıldı naklim. Denizli'de bir ev, Yazır'da bir ev kiralamıştım. Hafta sonlarında Denizli'ye geliyordum. Bir gün, Amatör Tiyatrolar Şenliği’nde buldum kendimi. Sonra konserler, imza günleri, söyleşiler, Denizli Plastik Sanatlar Kolonisi. Ziya Tıkıroğlu, Ali Marım, Ali Aygören, Nihat Zeybekci, Osman Zolan... Bugünlere geldik. Denizli, kültür ve sanatın başkenti olmaya adaydı. Şimdi gerçekten başkent görüntüsü vermeye başladı. Geçtiğimiz bir hafta içindeki etkinliklere zor yetiştim desem yeridir. Uluslararası Sanat Sergisi, Türk ve Yunan 140 sanatçının katılımıyla Zaferiye Abalıoğlu Bilim ve Sanat Merkezi’nde açıldı. Dört dörtlük bir organizasyon olmuş.
Denizli Cam Bienali, Pamukkale Kültür Merkezi'nde hayranlık uyandırdı. Genç bir kıza, nereden geldiğini sordum. Malatya'dan, bu etkinliği izlemeye gelmiş. Yine Pamukkale Kültür Merkezi'nde el sanatları sergisi açıldı. Çok güzel eserler ve el emekleri gördüm. Turan Bahadır Sergi Salonu’nda, Su Hikayeleri Karma Fotoğraf Sergisi açıldı. Meserret sokakta İnziva Sahaf Sanat Dükkanı hizmete girdi. Açılış kurdelesini kesen Ali Marım Denizli’nin Sanat ve Kültür Kenti olmasına bir sebep daha olduğunu belirterek, ‘kitap, plak eski eserlerinizi buraya getirin, herkes görsün’ dedi. Pamukkale Kültür Merkezi, Merkezefendi Kültür Merkezi salonları, Çatalçeşme Oda Tiyatrosu, her gün yeni oyunlara ve söyleşilere açıyor kapılarını. Bunları düşünürken elime bir fotoğraf geçti. Çok eskilerden. Fotoğraf düşündüklerimi doğruladı.
BİR FOTOĞRAFIN ÖYKÜSÜ
Doksanlı yılların başındaydık. Sanatsevenler Derneği, Yaprak Kitabevi ve Denizli Belediyesi, bazen ortaklaşa bazen tek başına söyleşiler, imza günleri, sergiler düzenliyordu. Yazar Gülten Dayıoğlu Denizli'ye gelecekti. Havaalanından alınmasını, Süleyman Boz'la üstlendik. Sanırım cumartesiydi. Süleyman Bey'in bürosuna gittim. Dostları iyi bilir, Süleyman Bey, ‘yarım saate gelirim’ diyorsa, bir saatten önce gelemez. Bu son cümleyi yazmak için Süleyman Bey'den izin istedim, gülerek; ‘yaz tabi’ dedi. Çardak Havaalanı’na vardığımızda, uçak çoktan gelmiş. Gülten Hanım yok. Görevlilere sorduk, sizi bekledi, siz gelmeyince servis otobüsüne bindirdik, dediler. Süratle yol almamıza rağmen servis otobüsüne yetişemedik. Çatalçeşme Oda Tiyatrosu'na geldik. Servisteki bir asteğmen, ‘Sanat etkinlikleri Çatalçeşme Oda Tiyatrosu’nda yapılıyor, ben sizi oraya götüreyim’ demiş. Arkadaşlarımızı görünce derin bir oh çekmiş tabi Gülten Hanım. Yanına gittiğinizde, nasıl utandığımızı anlatamam. Dönüş yolculuğu için havaalanına bırakmada, bir gecikme yaşatmadık doğal olarak. Süleyman Bey, ‘Hocam biz kendimizi affettirmek için yemeğe götürelim Gülten Hanım’ı demişti. Arabaya binince yönümüzü Şahin Tepesi'ne çevirdik. Araçtan inince, A karşıda mağaralar varmış, cümlesini unutmuyorum. Gülten Hanım bizim göremediğimizi görmüştü bir anda. Yazar gözü bu olmalı, diye geçirdim içimden. Oraya bıçak satan bir seyyar satıcı geldi. Çok güzel Yatağan Bıçakları vardı. Onlardan bir tanesini almak istedi. Süleyman Bey, benim hediyem olsun, diye ısrar edince alıp çantasına koydu. Çardak Havaalanına kadar güzel bir sohbetimiz oldu. Ataol Behramoğlu ve Zülfü Livaneli'nin kulaklarını çınlattık. Bekleme salonuna girerken, çantadaki bıçak, ben buradayım, alarmı verdi. Bunu yanınızda taşımanız yasak, dediler. Uçuş sonunda kaptandan teslim alınacakmış. Sonra, sizi bunun için bekletmemiz uygun olmaz, uçağı kaçırmaya kalkmazsınız sanırım, esprisi ile bıçağı geri verdi kaptan pilot. İyi yolculuk dilekleriyle vedalaştık. Sağlık ve mutluluklar diliyorum Gülten Hanım'a.
ÇARDAK HAVAALANI
Havaalanından söz etmişken, biraz araştırma yaptım bu konuda. Denizli tam bir sanayi kenti olmuş, organize sanayi yapılmış. Şehrin dışarıya bağlantısı kesik. Çardak'ta askeri havaalanı var, sivillere kapalı. Bir çözüm gerekli. Belediye Başkanı Ali Marım. O dönemde Alparslan Karacan ve Erdoğan Cebeci Vali. Sanırım ikisinin de girişimi var. Askeri havaalanını kullanma izni alınıyor. Ağustos 1991'de ilk protokol uçuşu yapılıyor. Eylülde ilk sivil uçuş gerçekleşiyor. DC 9'la başlanıyor, RJ 100 ve RJ 70 devreye giriyor. Aynı yıl Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü'ne Kocabaş'ta havaalanı yapılması için başvuruluyor. O zaman cezaevi yok, zemin altı mermer, havaalanı için en uygun yer. Şehre ve organize sanayiye çok yakın. Ama bu başvuru reddediliyor. Böylece şehre en uzak havaalanı elimizde kalıyor. Birinci Denizli 70 kilometre, ikinci Bursa 65 kilometre. Havaalanımız çukurda ve Acıgöl kenarında. Sabahları sis oluyor, inişler, kalkışlar yapılamıyor. Rüzgâr, tuzu pistlere süpürüyor, saat ona kadar dağılmayışı, uçakların geç inmesine neden oluyor. İptaller ve başka havaalanına göndermeler, rotarlar oluyor. Alanda bir pist var. Çardak karayolunda bir pist vardı, uçakların acil inişine uygundu. Karayollarına verilince mıcır dökülmüş, yol daralmış. Her türlü tehlikeye karşı, bu yoldaki mıcır kaldırılmalı. İlgililer bir çözüm bulmalı. Bu yol 3 bin metre uzunluğunda ve 45 metre enindeydi. Uluslararası pistler de aynı uzunlukta. Apron geniş değil, ancak iki uçak sığabiliyor. Askeri havaalanı sivil havaalanına dönüştürüldü. Çok büyük uçaklar inemiyor. Yeni terminal 2007'de açıldı. Dış hatlara uygun, gümrüklü. Ancak hac seferlerinden başka dış hat seferi yapılamıyor. Dışarıya gidecek olanlar, İzmir ya da Antalya'ya gidiyor. Bu konuda birşeyler yapmalı mutlaka. Bu şehir için bu ülke için taş üstüne taş koymalı güzel şeyler yapmalı. Ve silahlara veda...
Hoşça kalın, dostça kalın, sanatı ve kültürü eksik etmeyin yaşamınızdan.