BAŞKENT TAŞKENT İzlenimleri
25 Eylül Perşembe akşamı saat 23.00’te Urgenç Havalimanı’ndan uçağa binip Başkent Taşkent’e vardık. Otelimize ulaştığımızda saatler 01.00’i gösteriyordu. Yol yorgunluğunu üzerimizden atıp dışarı çıktığımızda güne gayet zinde ve hazır başladık.
Sabah 10.00’da şehri gezmek üzere ekibimizle buluştuğumuzda, Taşkent’teki dostumuz, bakır fabrikasından Sencer Bey’in beni götürmek için aşağıda beklediğini gördüm. Kafile arkadaşlarımı bilgilendirerek yanlarından ayrıldım. Taşkent’in sanayi yönünü görmek benim için ayrı bir heyecandı. Önceki duraklarımızda tarihî güzellikler ön plandaydı, Taşkent ise bunların yanı sıra modern bir metropolün bütün hareketliliğini taşıyordu.

Geniş caddeleri, düzenli yapısıyla hem başkent olduğunu hem de ülkenin en kalabalık şehri olduğunu hemen hissettiriyor. Ticaret ve sanayide de oldukça gelişmiş bir şehir.

Ticari ilişkilerimizin bulunduğu kablo-bakır fabrikasını ziyaretim benim için önemliydi. 70.000 metrekarelik geniş bir alana kurulu fabrika, üretim kapasitesi ve çeşitliliğiyle dikkat çekiciydi. Özellikle idari binadaki çini süslemeler, tarihî motifleri modern bir yapıda görmek açısından hoş bir ayrıntıydı. Başta fabrika sahibi Mirza Bahadır Bey olmak üzere tüm yöneticilere teşekkür ediyorum.

Modern bir fabrikanın bütün özelliklerini taşıyorlardı. Ancak idari binalardaki çini süslemeler, Özbeklerin millî değerlerine ne kadar bağlı olduklarının en güzel göstergesiydi.
Taşkent’in hem tarihî hem de modern yüzünü bir arada görmek büyüleyiciydi. Hazrati İmam Kompleksi’nde, Hz. Osman döneminden kalma Kur’an’ın en eski nüshalarından birinin sergilendiğini duymakla yetindim. Çünkü o saatlerde ben fabrikada bulunuyordum.

Kukeldash Medresesi ise 16. yüzyıldan günümüze taş işçiliği ve çini süslemeleriyle ulaşmış, şehrin önemli bir zenginliği.
Chorsu (Çarşı) Pazarı, şehrin günlük hayatını en iyi yansıtan canlı bir mekân. Yüzyıllara uzanan geçmişiyle Taşkent’in kalbi sayılıyor. Devasa kubbeli yapısının altında taze meyve, sebze, baharat, kuru yemiş ve geleneksel Özbek yemekleri satılıyor. Renkli tezgâhlar, esnafın davetkâr seslenişleri ve pazarlıkların coşkusu insana Anadolu pazarlarını hatırlatıyor. Burada dolaşırken hem şehrin tarihî ruhunu hem de bugünün hayatını bir arada hissedebiliyorsunuz.

Bağımsızlık Meydanı da şehrin özgürlük sembolü. Rehberimiz, Barak-Han Medresesi’nin hâlâ kültürel etkinliklere ve sergilere ev sahipliği yaptığını anlattı.
Karşılaştığımız her Özbek insanında samimi bir bakış ve içten bir sevgi hissedebiliyorsunuz. İnsanlar sıcakkanlı ve hoşsohbet. Sokaklarda yürürken, bir kafede çay içerken ya da pazarda alışveriş yaparken kendinizi yabancı hissetmiyorsunuz.

Kafile arkadaşlarımız çarşıda ata tohumlarından bulabileceklerini öğrenmişlerdi. Bu konuda da Sencer Bey yardımcı oldu.
Cuma günü serbest zamanımızda arkadaşlarımızdan çoğu Cuma namazına gitti. Buluşma saatinde genç bir Özbek’in bizi beklediğini fark ettik. Dr. Abdülaziz Mirzayeli, Ankara GATA’da iki yıl eğitim görmüş. Türklerle hasret gidermek için bizleri bekliyormuş. Bu sürpriz karşılaşma hepimizi çok mutlu etti.
Medrese önünden kucaklaşarak ayrıldığımızda duygulu anlar yaşadık.

Bir sonraki durağımız Emir Timur’un heykelinin bulunduğu park oldu. Heykelin arkasındaki devasa bina Sovyetler döneminden kalmış. Şimdilik kullanılmıyor ama çok sağlam olduğundan yıkılması düşünülmüyormuş.
Günün sonunda modern bir AVM’ye uğradık. Fiyatlar oldukça uygundu, alışveriş yapmak kolaydı. Ucuz olunca harcama yapmamak neredeyse imkânsızdı.
Bakır fabrikasının ticaret müdürü Mir Haydar Bey’in davetini geri çeviremezdik. Lezzetli bir et yemeği ikram ettiler; doyurucu ve zevkliydi. Eşimle otelimize döndüğümüzde saatler 23.00’ü gösteriyordu. Ertesi sabah, otobüsle yapacağımız beş saatlik Türkistan yolculuğuna hazır olacaktık.
Taşkent, tarihî dokusu ile modern yüzünü bir arada sunan bir şehir. Sokaklarında yürümek, insanlarla sohbet etmek, günlük hayatı gözlemlemek, şehri sadece görmek değil, yaşamak demekti.
Neyse ki pazar günü yeniden Taşkent’te olacağız.
YARIN: TÜRKİSTAN ŞEHRİNDEYİZ.