Doğa zayıfı sevmez. İnsan doğanın bir parçasıdır. Düz mantıkla gidersek insan da zayıfı sevmez çıkarımı yapabiliriz. (Milyonlarca örnek de verilebilir.)
Köy çocuğu olmanın en güzel yanı doğayı birebir gözlemleme fırsatıdır. Köyde tavuklar (eğer yem vermiyorsa) yetişkin insanlardan korkar kaçarlar. Ama iki-üç yaşlarında bir çocuk, elinde ekmekle bahçeye çıkmışsa, hiç tereddütsüz çocuğun tepesine zıplayıp elinden ekmeğini alırlar. Hatta bunu yaparken çocuk vermek istemez, karşı koymaya çalışırsa ta gözünün içini didiklemek istercesine kavgaya tutuşurlar. Çünkü çocuk, tavuklara nazaran zayıftır ve onlar bunu bilirler.
Bir Afrika atasözü vardı, nasıldı? Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır, en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa öleceğini bilir, diyordu. O hesap, doğanın dengesi av ve avcı kuralına göre işler.
Buradan insan ilişkilerine geçelim. Malum “insan” sözcüğüne doğanın acımasız değerlerinden bir tık yukarıda değer atfetmeyi son birkaç yüz yılda geliştiriyoruz. Nedir o? Zayıfları korumak, güçsüzlere yardım etmek, çocukları el üstünde tutmak hatta ister güçlü ister zayıf olsun her insanla empati kurabilmek gibi insanca tabirini kullandığımız değerler.
Peki bu insanca davranış kavramı tüm insanlar için geçerli mi? Maalesef henüz değil. Henüz o “yüz maymun eşiğini” aşamadık. (Yüz maymun bir deney. Merak edenler internette arayabilir. Eğlenceli sonuçları var.)
İşte geri kalmışlık ve gelişmişlik tanımlamaları da tam burada kendini gösteriyor. Gelişmişlik söylemini zenginlik kavramıyla karıştırmamak gerek. Örneğin ülkeler bazında bakarsak, Amerika zengindir ama gelişmiş bir ülke değildir. Neye göre mi? Bakınız Norveç suç ortalaması, Amerika suç ortalaması. Hatta şiddet suçlarına bakarak bile bu karara varabiliriz.
Gelişmiş ülkeler sosyal devletle yönetilirler. Devletin önceliği halkıdır. Ve halkına adaletle yaklaşır, eşit şartlarda yaşamaları için hizmet götürür.
Geri kalmışlıksa korkunç bir talihtir. Çünkü sürekli aynı çamur girdabında patinaj hali yaşanır. Geri kalmış ülkenin insanları fakir, yöneticileri açgözlüdür. Bakınız Afrika ülkeleri. Devlet adı altındaki silahlı örgüt, halkına zulmeder. Diş geçiremediği emperyalist ülkelerle işbirliği içindedir ve memleketin doğal kaynakları ülkenin kendi bütünlüğüne harcanmak şurada dursun, (güya) devleti yönetenlerin iç ettiği üç beş kuruş karşılığında, kan emicilere peşkeş çekilir.
Ve işte şöyle yukarıdan, atmosfer dışından dünyaya baktığınızda, insan insanın düşmanıdır ve güçlüler zayıfları, yine zayıfların yardımıyla ezer.
Bu girdaba dönüşmüş patinajı kırmanın tek yolu bilim rehberliğinde programlanmış zengin eğitim içeriğidir. Fakat fakir ülke eğitime ayıramadığı bütçeyle bu hedefi asla yakalayamaz.
Bir çılgın lazımdır…
Bir çılgın…