Kurban bayramı dini bir bayram olarak kutlanır ancak sosyal yönü de olan bir bayramdır. Kurban alışverişi bölgenin kırsal kalkınmasına destek olur. Yaşadığınız bölgedeki insanlara hem gelir hem et ikramı demektir. Bayramlık ikramlar, kıyafet alışverişini yazmıyorum daha.
Ancak her Kurban Bayramı’nda yaşanan bir sorun var. Kurbanlık dini bir ibadet ama birileri bu ibadetimizi istismar ediyor ve insanımızı adeta dolandırıyor. Kurbanınızı bilmedik yapılara kaptırmayın. Kontrol edebildiğiniz, güvenilir kurumlar harici bağış yapmamak lazım.
En güzeli yerel üreticiden, dağlardaki yöruklerimizden gidip almanız ve çevrenize faydalı olmanızdır. Kentte kesim zor falan demeyin. Aldığınız yer size keser, poşetler içinde teslim eder. Hem dağlardaki insanımizla veya yerel üreticilerle tanışmış olursunuz. Yaşam şartlarının zorluğunu, emeği görmüş olursunuz.
Köylerimiz desteklenmezse boşalmaya devam edecek. Köylerimizde besihaneler, çobanlarımız giderek azalacak. İnanın kırsal kesim kurban bayramını ümitle bekliyor her sene. Ve köy halkı da çocuk okutuyor, yaşamını bu zor şartlarda sürdürmeye çalışıyor.
Kurban Bayramı’nı bir şölene çevirmek hiç zor değildir. Denize gidip sahilde yanmaktansa bir köye gidip yeni insanlarla tanışmayı, dağların kokusunu duymayı tercih ederim.
Hayvancılık yapan kücükbaştan büyükbaşa üretimi sürdüren, dağlarda, yaylalarda gece gündüz koşturan çobanlarımıza teşekkürler. Haklarını kesinlikle ödeyemeyiz.
Ülkemizin her yerinde dağlarda, yaylalarda gece-gündüz koyun güden çobanlar var. Şehir insanı kebabı, koyun sütünü, koyun yoğurdunu bilir. Yün yorganı yün döşeği bilir. Deri ceket bilir.
Ama tüm bunlar nereden gelir, nasıl üretilir çoğumuz bilmiyoruz.
Kurban Bayramı bunları önlemek için bir fırsat sunuyor.
Küçükbaş hayvancılık kaynaklı ürünler nereden geliyor? Hangi yollardan geçiyor? Yaylalara, besihanelere giderseniz hepsini görebilirsiniz.
Koyunları güden bir çoban var. Koyunların otlaması için mera-otlak gerek.
Döşek, yorgan için çoban koyunlarının yününü kırkar. O yün bir işlemden geçer yünlü kazağa, çoraba, yatağa, yastığa, yorgana dönüşür.
Koyunların sağılması gerek. Sütü sağan, kaynatıp yoğurda çeviren bir Anadolu - Yörük anası gerek.
O sütü, yoğurdu satacak pazar gerek, pazarcı gerek.
Et, en önemli protein kaynağımız. Et için koyunu kesmek gerek. Kasap gerek, satmak için kasap dükkanı gerek.
Kurbanda, adakta veya zamanı gelince koyun kesilir. İbadet için de küçükbaş gerekiyor.
Giydiğiniz deri kıyafetler, montlar kesilen o koyunların derileri. O derileri kıyafete dönüştürmek için tabak gerek, deri sanayi gerek.
Size ulaşan o gıdaların, ürünlerin üretim hikayesi böyle devam eder gider.
Yediğinizin, kullandığınızın parasal değerini değil size ulaşana dek harcanan emeği bilin işte gerçek değer orada yatıyordur. Işte bu işin kahramanı "çoban". Görmezden gelip yanından gelip geçtiğiniz çoban.
Anadolu da özellikle şehir insanında yanlış bir algı var. Çoban der, köylü der geçer, okumazsa çobanlık yapsın denir. Oysa bu yaklaşım o denli yanlıştır ki. Bugün çobanlık yapabilmek için sürü yönetimi sertifikası almak gerekiyor.
Keşke tarım ortaokulları ve tarım liseleri kurulsa ve köy çocukları bu okulları bitirseler. Ancak okullu olurlarsa genç nüfus yeniden tarımla barışacak ve çiftçiliği meslek olarak benimseyecektir. Tüm çobanlarımız, hayvancılık yapan çiftcilerimiz, tarım liselerinin hayvancılık kolundan mezun olsalar ve bu yanlış algı değişse güzel olmaz mı?
Her et yediğinizde, deri ceket, yünlü kazak, çorap giydiğinizde, yün bir döşeğe oturduğunuzda köylüyü, çiftçiyi, çobanı hatırlayın. Uzaktan da olsa teşekkür edin.