İstanbul'da Kasım ayı başında DEM Parti öncülüğünde "Barış ve Demokratik Toplum Konferansı" düzenlendi.
Konferansta teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın mektubu okundu.
Öcalan daha başlangıçta, "Bugün demokratik toplum sosyalizmi temelinde, demokratik kurtuluşa yürüme zamanıdır” dedi.
Yıllarca belli bir etnik topluluğu maniple ederek oluk oluk kan dökülmesine sebep olan bir ağızdan "Sosyalizmden vaz geçilmemeli" cümlesini duyunca sinirlerimiz bozulup gülüyor, dişlerimizi sıkıyoruz.
Metni baştan sona okudum. Elbette okurlarımın arasında "Sosyalizm" ifadesinin anlamını çok iyi bilen uzmanlar var ancak ben Apo'nun pek çok kitabını okuduğum ve o dili iyi tanıdığım için Apo'nun Sosyalizmden ne anladığını yorumlayabilirim.
Masaya yatıracağım Sosyalizm ile Marksist ideolojiyi kast ediyoruz. Öcalan da zaten sözlerini Marksizm üzerinden açıklamış.
Ben Marksist Sosyalizm'i eleştirmek konusunda rahatım çünkü bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'ni ileri Milletler seviyesine taşıyıp orada saygın yer edinmesi idealini benimsemiş bir vatanseverim.
Marks denilince 19. Yüzyıl'ın geçerli bütün kuralları reddeden emekçilerin özgürlüğünü esas alan" bir ideoloji aklıma geliyor.
Marksistler sayesinde toplumu kısıtlayan 'din ve milliyetçilik' dahil bütün temel kavramların yerini eşitlik ve özgürlük alıyordu.
Nitekim Ortçağ'dan çıkıp sanayi toplumu olabilmiş Milletler bu düşünceleri benimsedi ve 1948 devrimlerini başlattılar.
Bu beklenmefik hamle karşısında kısa sürede toparlayan güçlü devletler toplumlarını Marksist ideolojiden korumak için tedbirler aldılar.
Rusya dışında Avrupa'daki bütün devletlerde devrimciler başarısız oldular.
Başta SSCB olmak üzere pek çok kominist yönetim denemeleri 20. Yüzyıla damgasını vurdu.
Sosyalizm Batı'da ortak düşman olarak hedefe kondu ve II. Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan soğuk savaşı Sosyalistler kaybettiler.
90'lı yıllarda pek çok komünist devlet dağılma sürecini yaşamak zorunda kaldı.
Bir kısım Batılı düşünür bunu Liberal Demokrasi'nin zaferi olarak kabul etti.
Onlar zafer çığlıkları atadursunlar işler pek de onların anlattığı gibi yürümüyordu.
Küresel dev olarak öne çıkan ABD, otuz yıldır doğrudan ya da vekil güçler üzerinden savaşmak zorunda kalıyor ve kazandığı zaferlerin hiç birinden beklediği sonuçları elde edemiyordu.
Liberal ya da demokrat olarak tanımlanan üllelerin çoğunda sağ eğilimler hızla büyüyordu.
Bu çalkantılar arasında Ukrayna-Rusya savaşı, Gazze Katliamı ve İran-İsrail 12 Gün Savaşı patlak verdi.
Bütün güç odaklarının da bir gözü ve bir kulağı Suriye'de kurulacak yeni rejimin nasıl olacağına dikkat kesilmiş durumda.
İşte böyle bir ortamda Devlet Bahçeli, şapkasından tavşan çıkarır gibi "sözde Önder Apo" çıkardı ve terörist başına, barışın lokomotifi sorumluluğunu verdi.
Öcalan da yıllardır beklediği pası almış olmanın heyecanıyla gaza bastı.
Uzun metinden bir cümle daha çıkaralım: Ulus Devlet sosyalizmi başarısızlığa, demokratik toplum sosyalizmi zafere götürürmüş.
Yine de peh peh peh!
Demokratik toplum üç temel ilkeye dayanmalıymış:
Özgür yurttaş yasası ,
Barış ve Demokratik Toplum yasası ve
Özgürlük yasaları.
Daha ilk günden söylediğimiz gibi, üniter Türkiye Cumhuriyeti'ni reddeden ve işlediği suçları görmezden gelip affedilmeyi bekleyen bir çağrı geldi İmralı'dan.
Abdullah Öcalan, "Bugün demokratik toplum sosyalizmi temelinde demokratik kurtuluşa yürüme zamanıdır” dedi.
Bu mesajı da terör örgütü PKK elemanlarına.
Bir Fesuphanallah çekip okumaya devam edince:
"Arkeolojik ve antropolojik bulgular, erkek avcı kastlarının geliştirdikleri öldürme teknikleriyle kadın merkezli klan topluluklarını bastırıp köleleştirdiğini göstermektedir. Bu, insanlık tarihindeki en köklü yarılmadır." cümlesini okuyoruz.
Bu cümleler Apo'nun bütün kitaplarında bulunan kavram kargaşasını ve kadınlara hoş gelecek cümleleri barındırıyor. Aslında Apo'nun boyunu çok aşan konuyla ilgisiz cümlelerden ibaret.
Apo'yu okumaya yeni başladıysanız, bu cümlelerin benzeri laf salatalarını çok duyacağınızı size bildireyim.
Sabrınız tükenmediyse okumaya devam edelim:
Tarih, sınıf mücadelesinden ibaret değil. Bunu da içermekle birlikte; aşağı yukarı 30 bin yıl öncesine dayanan komünal gelişmeyle anti-komünal gelişme arsındaki bir ilişki ve çatışma süreci olarak tarihi okumak daha doğrudur.
Aklı sıra işi yine federasyona getirecek ancak vitesi boşalmış kamyon gibi 30 bin yıllık insanlık tarihini bir cümlede aktarıyor.
Cümlelerinin devamında diyalektik materyalizmin aşırılıklardan kurtulması gerektiğini söyleyerek yine teröristlerine mesaj vermiş oluyor.
Sanki kandırıp dağa çıkardığı çocuklar diyalektik materyalizmin aşırı uçları nedeniyle dağdalar.
Anlayacağınız Bahçeli'nin Önder Apo'su bizim bildiğimiz gibi: kafa karıştırıp bölünme yerine federasyon talebinde bulunuyor ve bunun yanında affedilme istiyor.
"Ne vereyim abime" diye el avuşturanlara söyleyeyim: Bu işin sonu maalesef iyi değil.