Zaman...
Ne tuhaf bir misafirdir!
Fark edilmeden gelir, sessizce geçer, ardından bir dolu hâtıra bırakır.
Daha dün gibi, kışın ayazı, baharın serin yeli…
Şimdi ise yazın tam ortasındayız.
Evet…
Yaz geldi.
Ve güneş, gökyüzünde tahtına oturdu.
Sıcak hava yeryüzünü kucakladı, doğa coşkuyla uyandı.
Tatil mevsimi başladı: bolluğun, bereketin, neşenin mevsimi geldi.
Meyvenin en tatlısı, sebzenin en tazesi; dağların serin yamaçları, denizin tuzlu kokusu, yaylaların dingin sessizliği ile…
Hoş geldin yaz!
Sefalar getirdin…
Kavurucu sıcakları, nemli havası, yapışkan teriyle bezdirse de bizi, biliriz ki bu sıcaklar olmasa...
Ne toprağın bereketi olurdu.
Ne dalda meyve,
Ne de tarlada mahsul...
Bu mevsimde…
Gönlümüzde bir kıpırtı, bir neş’e…
Her yaz geldiğinde, o şarkının duygulu melodisi çalar içimde:
“Bu yaz geçen günlerimiz, hatırından hiç çıkmasın,
Okşadığım o elleri, başka bir el sıkmasın”
Ne zarif bir dilek...
Ne derin bir özlem saklıdır bu mısralarda…
Yaz, sadece bir mevsim değil, kalbin açıldığı, duyguların coştuğu bir zamandır.
Yaz; çocukluğun bisiklet tekerinde, deniz kenarında yanık tenlerde, gece yürüyüşlerinde ve ay ışığında yankılanan kahkahalarda saklıdır.
Kimi zaman bir yaz gecesi;
Issız bir kumsalda çıplak ayaklarla yürürken,
Gökyüzünde mehtabın yansımasına baka baka,
Kalbinin kıyısında birini düşlemektir.
Kimi zaman da, şehrin kalabalığından sıyrılıp bir dağ başında…
Sessizlikle sarmaş dolaş olmaktır.
Yaz geceleri bir başka olur.
O gecelerde zaman hızlı aksa da,
Saatler susar, konuşan sadece yıldızlardır.
Ay usulca yükselir gökyüzünde,
Ve denizin üstüne serdiği gümüş örtüde hayaller gezinir.
İşte bu gecelerin özlemidir belki de içimizi titreten...
O unutulmaz şarkının notaları gibi dile gelir bu hasret:
Mehtaplı gecelerde hep seni andım
Öyle bir an geldi ki…Mehtap seni sandım
Ya da:
“Bu gece çamlarda kalsak ne olur?
Felekten bir gece çalsak ne olur?
Evet, bir gece...
Sadece bir gece.
Rüzgarın durduğu,
Denizin nefes aldığı,
Kalbin yavaşça çarptığı o kutsal an…
“Aheste çek kürekleri, mehtap uyanmasın…”
Ah... Mehtap uyanmasın!
Evet..evet, uyanmasın…
Çünkü mehtabın uyanışı, gecenin bitişidir.
Oysa gönül ister ki, bu büyü bozulmasın…
Bu gece sonsuz olsun...
Ne gün doğsun, ne zaman işlesin.
Zaman bile durup bir kenardan izlesin bu gecenin kudretini.
Ama ne demiştik?
Zaman hızlı geçiyor.
Bir bakmışız, Temmuz'un ateşi düşmüş, Ağustos'un serin esintisi başlamış...
Sonra o tanıdık melodi düşmüş dudaklarımıza:
“Yaz günleri tatlı hayaller gibi geçti...”
Ve yine bir veda değil mi bu?
Ahhh…ah!
Hiçbir vedayı sevmem ben…