-Ne o? Savaşa mı giriyoruz?
Ardından silahlanmalıyız. Kendini korumak yetmez. Gelebilecek saldırılara karşı da etkin araçlarımız olmalı.
-Delirdin herhalde. Sana diyorum, ne oluyor yahu?
Yok yok, tek başımıza da olmaz. Bizim gibi düşünen birilerini bulmamız, çoğalmamız lazım. Setler oluşturmamız gerektiğinde, kol kola gireceğimiz, hatta sırt sırta vereceğimiz müttefik güçlere ihtiyacımız var.
-Tırrrrrrlattı bizimki! Allah yardım etsin…
Kes ulan sesini! Karıştırma Allah’ı peygamberi.
Bak şimdi. Biz göğün en yüksek katmanları için yola çıkmış ama daha yolun ilk çeyreğinde kanatları kesilip yere çökertilmiş ve yerde umutlanmaya devam ederken sırtından bıçaklanıp önce fakirliğe sonra sefalete sürüklenen bir ulusun evlatlarıyız. Fikirlerimiz de dahil üstüne yürünüp çiğnenmemiş hiçbir kültürel varlığımız kalmadı. Anca sen ben gibi bir yerlerde, kuytu köşelerde birbirinden habersiz yaşayan azınlıklarız.
-Sanki Marwel evreninin Gottam şehrindeymişiz gibi konuşuyorsun.
İşte bu katran karası günlerden geçerken; yozlaşmaya, ahlaksızlığa, adaletsizliğe, çürümeye karşı sağlam bir zırh geliştirmeli ve savunduğumuz ilkeli duruştan asla ödün vermemeliyiz. Elbette zırhımız aklımız olacak. Oynanan her oyunun farkında olup sinirlerimizin yıpranmasına karşı dayanıklılık geliştirmeliyiz.
Geliştirmeliyiz ki “Yok artık bu memleket kurtulmaz” umutsuzluğuna kapılmayalım.
-Peki, akıl sağlığını nasıl?...
Bilim mesela. Mesela mizah. Gülümseyebilme ve öğrenebilme yeteneğimizi uyandırmalıyız. Uyandırmalıyız ki akıl sağlığımızı koruyabilelim.
Ve silahlanmalıyız. Tabiidir ki bizim gibi aydınlığa gönül vermiş insanların silahı durum analizi, planlama, strateji belirleme ve adım adım ilerleme olmalıdır.
En önemlisi ne biliyor musun? Yalnız kalmamak. Yalnız olanları bulmak ve dünyanın neresinde olursa olsun, “Orada benim gibi dertlenen biri var, yalnız değilim” duygusunu çoğaltmak.
Ve maalesef şunu şimdiden söyleyebilirim ki; bir gün bu halk bir NUTUK daha yazacak. Bu yüzden aklımıza, dirayete, güce, dik duruşa ve asla vazgeçmeyen bilince her zamankinden daha çok ihtiyaç içindeyiz.
Ne dersin? Don Kişot gibi yalnız mıyız yoksa bizi duyan var mı?