Birileri "vermezse" toplum güdülenmeyi sürdürecek, her toplum bunu yaşamıyor mu? Tarih, yazan çizen ve üretenlerin hangi koşullarda yaşadıklarını ve "son"larını not ettiğinde o toplumun bireyleri ne kadar "vah vah"lansalar da geçmiş olsun!
'67'lerde başladı ufaktan ufaktan yazma serüvenimiz.
Denizli Gazetesi vardı, Erol Özbal Abimiz, hatta Hocamız, gençlere yol açardı. Gazetesinde o yıllar bizlere köşe bile açardı. Selameddin Bayındır, Süleyman Saylan, M. Sadık Aslankara, İrfan Ayhan, ben oralarda yazdık, haber yaptık, eğitildik, yaşamla tanış olduk...
Bu adlarını saydığım ve sayamadığım arkadaşların çokçası mesleklerine ya da edebiyat/sanat dünyasında biryerlere geldiler, başarılı oldular.
Diyenler olur, "İyi hoş da, yazdınız çizdiniz de n'oldu?"
Haklılar sanki...
Ne mi geçti elimize?
Konuya uzak olanlar sanırlar ki bu emeklerin bir karşılığı vardır. Vardır, vardır elbet, olma mı?
Mahkemeler vardır, soruşturmalar vardır, adlı takipler vardır, baskılar vardır...
Alın size bir örnek:
Yıl 1967, 5 Eylül. Ulusça Uyanış Dergisi'nin ilk sayısı çıkmış! Çıkmış da nassı çıkmış!
Sahibi, Hasan Gür Sümerbank'ta işçi, Teknik Yönetmen Özkan Fidan Denizli Lisesi bitmiş bir yıl önce, işsiz güçsüz.
Derginin ilk sayısının 1. sayfasında bir yazı: "Halklar ve Egemen Sıniflar" (Bursa Nutku Davası)
Yazıyı yazan Ahmet Çelikkol, o zaman Ege Üniversitesi öğrencisi. Ve, bu yazısı nedeniyle yargılandı.
Yıl 1968 Ocak, aynı derginin 5. sayısı.
Derginin o sayısının 1. sayfasında bir yazı: "Türkiye'yi Seven Güçler Nato'dan Çıkışa Hazırlansın...
Bendeniz de, işsiz güçsüz, liseyi yeni bitirmiş biri, dergi çıkarıyoruz ve bu yazımdan ötürü yargılanıyorum!..
Bunları, birileri bir "matah" olarak görmeyebilir. Aslında, öyledir de... Ama, ol vakitler " yapay zeka" yoktu!
Ol zamanlar televizyon, bilgisayar, cep telefonu yoktu. Ol zamanlar özel kurslar, özel okullar neyim yoktu beya!
Yahu, ol zamanla ev telefonu bile öyle sıradan evlerde yoktu beya!..
Aslında "yazmak" farklı bir yaşam biçimi.
Parayı ne diye kazani insan? Yaşamak için, harcamak için olsa gerek. Kazan, harcama! Peki, n'olcek o para? Biriktir biriktir, nereye kadar? N'olcek o para?
Yazmak da öyle birşey aslında. Oku, düşün, araştır, bilgilen vb...
Peki, sonra n'olcek?
İşte, o yüzden yazar çizer insanlar. Tembellerin, adamsendecilerin, ayakların, avarelerin, sorumsuzların yerine okur, düşünür, araştırır ve yazar çizer...
Haaa, okuyan var mı?
Hiç de iyimser olmayalım... da, olanlar sağolsun!
Çevrenize bakar mısınız; elinde, cebinde gazete, dergi hadi ileri gideyim kitap olan birilerini görmeyeli kaç yıl olmuş olabilir?
Ülke düzeyinde yayınlanan "ulusal" gazetelerin günlük tirajlarını merak edeniniz oldu mu acaba? Bakın bakalım. Bir de ülkenin nüfus sayısına bakın!
Yahu, bu memlekette yani Denizlimizde PAÜ var mı var. Öğrencisiyle, eğitim öğretim kadrosuyla, şusuyla busuyla en az 60.000 (altmışbin) bir "nüfus" var mı?
Kentte kaç tiyatro var?
Kentte kaç sinema var?
Kentte kaç kütüphane, kitabevi var?
Kentte kaç gazete, kaç dergi yayınlanıyor?
Kentte kaç müze var?
Hadi gidelimmm...
Kentte illegal ne kadar alkol alınan ya da yasaklı madde alınan satılan mekan var?
Bela büyük. Kötü madde alan kullanan yaşı ne yazık ki giderek düşüyor.
Çocuklarımız, gençlerimiz bir başıbozukluk havuzunda yüzüp duruyorlar. Aileler dahil, eğitim kurumları da "takip" konusunu herhalde demokrasi ve kişisel özgürlük açısından değerlendiriyor!
Bizler liselerde okurken okul yetkilileri kahveleri falan denetlerdi. Okula gelmeyen öğrencileri izler, aileleriyle iletişime geçerlerdi.
Sonunda geldik; hak, hukuk, adalet!
Önemli olan kime ne kadar? Önemli olan kim ne kadar hak ediyor?
Eğitim, Ahlaķ, Eşitlik... Allah gani gani rahmet eylesin!
Memleketteki üniversite, yüksek okul sayısını duyan yabancıların dudakları uçuklar, daaa... Olanları bilseler...
Bunca yıldır onca ölçütte yapılagelen seçme sınavlarında yaşanan saçma uygulama ve sonuçlar ortada değil mi?
Siz, şunu hiç düşündünüz mü: Develer niye hiç konuşturulmuyor!
Sadece sebzeler, meyveler kokda çürüyen iyi de... Çürümeyen kokmayan ne kaldı?
Hakkaten ne diye yazıyoruz? Bu inat niye? Ve daha nice sürecek?
"Temiz eller"den geçtik, bari vicdanları mı kurtarabilsek?
O da giderse yahut gitti gidiyor mu?
Yaz, yaz, yaz...
O da biterse... Yaz biter, bahar gelmez kış gelir!
ŞİİRCE
Sen, yarını dün görecektin,
Yaşamaya susardın.
Yufka yüreklisin sen,
Bileni sen bilirsin,
Böleni sen...
Satırbaşı onlar,
İlk hece onlar,
Camdan candan olsalar bari.
Öz.
KısaCUK
Hangi yüzle bekliyoruz sabahı,
Önceki geceyi kirleten başkalarıydı sanki!
Öz.