Yazıda sanat ve siyasetten söz edeceğim. Başlıkta hangisi önce yazılmalı bilemedim. Sizce sanat mı siyaset mi öncelikli olmalı?
Yani önce sanat diyenlerden misiniz, önce siyaset diyenlerden misiniz? Yoksa, varsa yoksa futbol diyenlerden misiniz? Öyle ya hafta sonu stadyuma gidersin ya da evde açarsın tuttuğun takımın maçını televizyonda. Sonra bağıra çağıra, bazen ağzını bozarak izlersin maçını. Ne sanat kalır ne siyaset geriye..
Eskiler sorarlardı: Sağcı mısın solcu musun? Bazı kişiler, ikisi de değil, futbolcuyum, derdi. Ülkemiz insanının çoğunluğu, futbol ve siyaset tartışmaktan sanata ve sanatçıya zaman ayıramıyor. Sanatçıları ve sanatı değersiz buluyor, değersizleştirmeye çalışıyor. Tuttuğun takımı översin, tuttuğun siyasetçiyi översin. Hiçbir yanlışını sorgulamazsın, inadına yüceltirsin. Ne kadar kolay değil mi?
İnsanlar üçe ayrılır:
1. İyi insanlar.
2. Kötü insanlar.
3. Kötü insanları seven iyi insanlar.
Toplumumuzun bütün sorunu bu. Bir sabah baskınıyla birçok sanatçı hiçbir suçları yokken, karakola alındı, hastaneye götürülüp serbest bırakıldı. Peki o sanatçıları seven halktan ne kadar tepki geldi? Başka bir ülkede olsa ne olurdu?
Benim gibi düşünürsünüz, düşünmezsiniz bilemem.
Ben sanatı siyasetin önüne koyarım her zaman. Siyasetçinin de sanata yakın olanını severim.
Denizli'ye 1984 yılında geldim ilk gittiğim yer Çatalçeşme Oda Tiyatrosu'ydu. Güzel Sanatlar Galerisi'ydi. Sanat Sevenler Derneği, Yaprak Kitabevi en çok zaman geçirdiğim yerlerdi..
Celal Günaydın, Güzel Sanatlar Galerisi müdürüydü. Odasında bacağı çelip oturacağına, açtığı kursta, yetişkinlere resim öğretiyordu.Sergiler açıyordu. Emin Güler'le orada tanıştık. Hep resim konuşurlardı. Başka sergi salonu yoktu şehirde. Ahmet Şemsioğlu Bey'i de burada tanıdım. Celal Günaydın, hem resim yapar hem resim yaptırırdı. Açılan sergilere gelenler az olurdu o zamanlar. Hiç unutmuyorum Akbank'ta bir sergi açılmıştı. Açılışta Celal Günaydın, Emin Güler ve ben vardık. Tabi bir de banka müdürü ile memurları. Bugünlerde açılışlarda sergi salonları dolup taşıyorsa Celal Günaydın'a ve öğrencilerine borçluyuz. Bir defasında sohbet ederken, rahmetli Abdülgaffar Nemutlu: Celal, Denizli'de heykeli dikilecek adamdır, demişti hiç unutmuyorum. Celal Günaydın, yalnız Denizli'nin değil Türkiye'nin sanatçısı oldu. Davet edildiği sergilerin bir çoğuna gidemiyor. Çok iyi bir ressam, çok iyi bir koleksiyoner. Elinde bir çok ünlü ressamın resimleri var. O resimler, önümüzdeki günlerde sergilenecek. Tek maaşla o koleksiyona sahip olabilmesi her türlü övgüye değer. Sizi, sergisini izlemeye çağırıyor. Arkadaşım Günaydın'ı kutluyor, başarılarının sağlık ve mutlulukla sürmesini diliyorum.
Aslında tüm insanlar barışla kardeşlikle mutlu yaşamalı. Koca evrende bir toz kadar yer tutmazken, mal- mülk için, koltuk için kavga etmenin ne gereği var. Büyük Atatürk, "Yurtta barış dünyada barış" diyerek ne güzel özetlemiş. Dünyadaki hiçbir çocuğu aç bırakmayacak kadar besin var. Yeter ki adil bir paylaşım olsun.
Anılardan 9 Ekim 2015 tarihli bir fotoğraf çıktı. Gazetecilerin buluştuğu Bab-ali çay ocağında buluşmuşuz, bir araya gelmişiz, demek daha yerinde olur sanırım. Fotoğrafta o zamanın MHP İl Başkanı Yasin Öztürk (şimdi iyi parti milletvekili) AKP İl Başkanı Necip Filiz, CHP İl Başkanı Bülent Nuri Çavuşoğlu (şimdi Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı) ve ben varım. Fotoğrafı Osman Nuri Boyacı çekti. Ne güzel bir fotoğraf değil mi? Günümüzde bu üç partinin başkanını bir araya getirmek, fotoğraf çekmek mümkün mü? Mecliste çekilen fotoğraf var ya, açılış günü. Ne yorumlar yapıldı üzerine. Bizim fotoğrafın çekildiği Tarih 9 Ekim, 5 Kasım'da seçim vardı. Yine de bir araya gelip çay içmiş sohbet etmişlerdi.
Özlenen bir manzara aslında.
Güzel bir şiirin tam yeri şimdi.
MEMLEKET İSTERİM
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
Cahit Sıtkı Tarancı
Cahit Sıtkı bugünleri görseydi bu şiiri nasıl yazardı bilemiyorum. Şikayetler o kadar çok ki hangisini yazalım? Ölümlerden zaten şikayetçiyiz. Gün geçmiyor ki bir kadın cinayeti işlenmesin. Gün geçmiyor ki bir tecavüz gerçekleşmesin, gün geçmiyor ki ufacık çocuklar akranlarını dövmesin, öldürmesin. Toplum çıldırdı adeta, ne Tanrı korkusu, ne ceza korkusu engel olamıyor bu cinayetlere. Gelenekler, şiddet içeren sinema filmleri, çizgi filmler, en çok da yerli diziler tetikliyor cinayetleri. Bırakın dizileri, yemek programlarında bile, sanki bir anda saç saça dövüşecekler sanıyor insan. Kayıpları bulan, arabuluculuk yapmaya çalışan kadınların programları var bir de... Diyorsunuz ki iyi ki güvenlikler tetikte. Dizilerde herkesin elinde silah, herkes mafya, kötü adamlar, kötü kadınlar, kazananlar da kötüler üstelik.
Radyo Televizyon Kurulu asıl bunları görmeli.
Burada ne yapılıyor dersiniz? Kayaları toz haline getirecek, doğayı mahvedecek bir maden çıkarılmak isteniyor. Üstelik her yerde bulunan felspat için. Bu olayı durdurun Latmos'u kurtarın" diyor bu çekimi yapanlar.
Bölgeyi gezmiş güzelliğine hayran kalmıştım. Videoda onlarca mağaradan söz edilmemiş. Onlar da yok edilecek. Latmos'u koruyalım, madene feda etmeyelim. Bu bölgeyi gezdim, doğal dokusuna, tarihine hayran kaldım. Bafa Gölü'ne yürürken, Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion'un efsanesini yürüyüş grubumuza anlarmıştım.
Koskoca ülkenin zenginlikleri madencilere peşkeş çekiliyor, doğal güzellikler, zeytinlikler, ormanlar, tarihsel güzellikler yok ediliyor. Bir yasa ya da uygulama daha onaylandı. Milli parklara bazı serbestiler getirildi. Rant kokusu geliyor sanki.
Öff sıkıldık, dediniz sanırım. Güzel bir şiirle bitirelim.
BÖYLE BİR SEVMEK
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
hayır sanmayın ki beni unuttular
hala arasıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kimbilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
Atila İlhan
Hoşça kalın, dostça kalın.
Umutsuz kalmayın.