RUJ EKONOMİSİ

Ruj ekonomisi, insan harcamalarının acınası bir yanını gösteren tanımlama. Çekilen ekonomik zorluğun getirdiği mutsuzluğa sırtını dönüp, saklambaç oynayan mutluluğu sobeleme hevesi. Altında yatansa, yürek burkulması.

Yıllar evvel bir hanım teyzenin utana çekine anlattığı bir hikayeyi hatırlıyorum. Kadının kocası sıfırı tüketip yurt dışına çalışmaya gidiyor. Kadın iki küçük çocuğu ile kalakalıyor. Elde yok, avuçta yok. Haftanın bir günü köy meydanına kurulan Pazar yerine gidiyor. Avucunun içinde o günün parasıyla, bugünün 10 lirasına denk gelen bir para. Miktar o kadar küçük ki avuç içi ona büyük, koysan dil altına sığar.

Pazarı dolanıyor hanım teyzem. Domates alacak ama avuç içi yetmiyor. Patlıcana bakıyor, penzehir olmuş. Biber acı dilini uzatıyor, nanik. Hiçbir ihtiyacını karşılayamadan pazarı baştan uca dolanıyor. Tam çıkarken plastik çiçek satan bir yaymacıya (pazar standına) denk geliyor. Rengarenk irili ufaklı onlarca yapay çiçek. İçlerinden, minik dallarının yeşiline inat masmavi çiçekli ufacıcık bir tanesinin fiyatını soruyor. Pazarcı, “15 lira ama sana 10 olsun,” diyor. Sevinçle uzatıyor elindeki parayı. Yolda, elindeki plastik çiçekle mutluluğu sobelemiş gibi hissediyor. Fakir odanın hiçbir döşemesine uymayan mavi çiçekli plastiği televizyon masasının köşesine iliştiriyor.

İşte tam da bu hikayeye uygun durumları ifade etmek için uluslararası bir terim olmuş ruj ekonomisi. Gönlünden geçen hiçbir şeyi alamayıp alışveriş merkezlerini dolanan kadınlar en ucuzundan bir ruj alıp çıkarlarmış o görkemli AVM’lerden.

Belki hikayenin etkisi, belki günümüz ekonomik açmazları yüzünden gönlüm burkuluyor.

Şimdilerde tüm dünyayı kasıp kavuran bir Lababa oyuncakları var. Minik teletabi oyuncaklarına benziyor. Çirkin, bebek ayı gibi bir oyuncak. İlkin bilmem neyin ünlüsü bir kadının çantasında süs olarak ortaya çıkıyor. Kadının çantası Hermes marka.

Hermes herkesin işi değil. (Bizde takanı anımsatmayayım.) Paran olsa bile sıraya giriyorsun alabilmek için. Öyle kaleiçinden gidip alamıyorsun.

İşte o çantayı zaten alamayacağını bilen, günümüz aptallık çağının genç kızları, ve tüylerinden utanan genç oğlanlar (erkek diyemedim) Lababa oyuncağının peşine düşüyorlar. Oyuncak firması o kadar akıllıca bir pazarlama tekniği uyguluyor ki akıllara zarar. Lababaların kahverengi ve gri renklileri normalden çok daha az üretiliyor ve içi görünmeyen bir ambalajla alıcıya gönderiliyor. Alıcı şapşallar, paketin açılış anını Tiktok’ta paylaşıyorlar. Eğer kahverengi ya da gri çıkarsa çığlık çığlığa sevinç anları izliyorsun. Farklı renk çıkarsa hayal kırıklığı, muz kabuğu. Eh o istenen rengi buluncaya kadar siparişe devam.

Uzmanlar, Lababa çılgınlığına da “Ruj Ekonomisi” diyorlar. Haydi kızlar çakma çantalarına takıyorlar da oğlanlar nerelerine takıyor ben de bilmiyorum. :)

Hasılı pazardaki kiraza, şeftaliye ulaşamayan, ömrünü devletine ve milletine hizmetle geçirmiş emekli teyzelerin, amcaların halleri geliyor aklıma. Yine gönlüm burkuluyor.

Sahi, ekonomistlerin dediklerine göre bunlar daha iyi günlerimizmiş. Kıymetini bilmeliymişiz. Yani mutluluk fizana gidecek ve biz onu ne bir rujla, ne de mavi çiçekli plastik çiçekle bile sobeleme hevesini yaşayamayacağız.