ÖZÜNÜ KEŞFETMEK (Hoca Ahmet Yesevî Müzesi)

Geçen hafta gazetemizde Özbekistan ve Türkistan gezimizden izlenimlerimi paylaşırken, Hoca Ahmet Yesevî Müzesi’nin bir fotoğrafını da yayımlamıştım.

Bu fotoğrafa ilgi gösteren bir dostum şöyle sordu:

“Bu binanın yumurta sarısına benzetilmesinin özel bir sebebi var mı?”

Biz de aynı merakı duymuş ve rehberimize sormuştuk.

Kazak rehberimiz İsmail Bey şöyle demişti:

“Müze binası, yumurta sarısına benzeyecek şekilde tasarlanmış. Bunu Hoca Ahmet Yesevî’nin anlayışıyla yorumlayabiliriz.

Çünkü hayatla yumurta arasında bir benzerlik vardır. Yumurtanın kabuğu nefsimizi ve benliğimizi, beyazı aklı ve bilgiyi, sarısı ise olgunlaşmış, kendisiyle barışmış insanın özünü simgeliyor.

Herşey yumurtanın içindeki sarısında yani özünde saklıdır.

Ama bu yorum, Yesevî’nin eserlerinde doğrudan yazılı değildir.”

O sözleri dinledikten sonra sabahın erken saatlerinde otel odamdan müzenin kubbesine bir süre baktım.

Sanki bina bana şöyle diyordu:

“Görüntüye aldanma, gerçekler özde saklıdır.

Öze ulaşmak için, kabuğunu kırmalısın.”

O an Yunus Emre’nin şu dizeleri geldi aklıma:

“Süleyman kuş dilini bilir dediler,

Süleyman var, Süleyman’dan içerü…”

Gerçekten de hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir. Her şey özünde saklıdır; özünü görmeden hakikate ulaşılmaz.

Bugün öyle bir çağdayız ki, bütün güzellikleri hızla tüketiliyoruz.

Görünğşe aldanıyor, ona göre davranıyoruz.

Görünüşün ön planda, samimiyet geri planda olduğu bşr dönem yaşıyoruz. Bu yüzden Yesevî’nin sade ve içten çağrısına kulak vermek gerekiyor.

“Hakikate giden yol gösterişten değil, samimiyetten ve gönülden geçiyor

Ahmet Yesevî’ye göre hayat, gösteriş değil, samimiyet işidir.

İnanç, yalnızca bilmekle değil, sevgiyle yaşamakla anlam kazanır.

Hak yolunda yürümek, insanlara faydalı olmakla mümkündür.

Halkımızın güzel bir sözü vardır:

“Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz.”

Yesevî anlayışı da bunu söylüyor: Sözle değil, özüyle insan olabilmek…

Yesevî anlayışının özü şudur:

“Samimi bir imana sahip olmak, nefsi terbiye etmek, gönül kırmamaya özen göstermek, bilgiyi sevgiyle yoğurmak ve insanı Yaradan’dan ötürü sevmek.

Olgunluk, çok bilmekte veya çok görünmekte değil; kalpte taşıdığı güzelliktedir.”

Başta Hacı Bektaş-ı Velî Kırşehir’de, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Konya’da, Hacı Bayram-ı Velî Ankara’da, Somuncu Baba Bursa’da, Ahi Evran Denizli’de, Yunus Emre ve daha nice Anadolu erenleri Anadolu’nun her köşesinde, Hoca Ahmet Yesevî’nin bu düşüncesinden feyz alarak bu toprakları aydınlatmıştır.

Bu yol asırlar boyunca Balkanlar da dahil Anadolu’nun her köşesinde yankı bulmuş, tekkelerde, dergâhlarda ve gönüllerde yaşamaya devam etmiştir.

Onlar yalnızca yol göstermemiş, bu anlayışı yaşamış ve gönülleriyle insanlara hakikat yolunu göstermişlerdir.

Gösterişe kapılmadan, samimiyetle yaşamak…

Hakikate giden en sağlam yol bu değil midir?

Sağlık dileklerimle,

İYİ HAFTALAR