OZAN NİHAT’A SAYGI GECESİ

Can yârenler, güzel bir haber aldım,
Facebook’tan size açıyorum ben.
Sürprizi duyunca çok mutlu oldum,
Sevinçten göklere uçuyorum ben.

Tam yetmiş beşinci doğum günüme,
Yaklaşırken döndüm baktım dünüme,
Bir servet sermişler dostlar önüme,
Adeta kendimden geçiyorum ben.

Aşkım devlet, millet, din, yıldız, hilâl
Ömür sofrasında, ümidim helâl.
Kolay nasip olmaz her kula bu hâl
Yaşarken cennete göçüyorum ben.

Ömür yavaş yavaş sona ererken,
Hastalıklar defterimi dürerken,
Yetmiş altıncı yaşıma girerken,
Yârenlere sevgi saçıyorum ben.

Bilmem, ne kadar menzile yolum?
Artık birçok işe uzanmaz kolum.
En nihayet ben de fâni bir kulum,
Sık sık gel diyorlar, kaçıyorum ben.

Bundan sonra yaşım tam yetmiş altı
Çok sık görünüyor toprağın altı,
Artık ya devam ya yorganın altı
Devam olanını seçiyorum ben.

OZAN NİHAT olup aşka doyunca
Sevgiden şaşmadım ömrüm boyunca
Kadehi doldurdum bunu duyunca,
Sonsuzluk şerbeti içiyorum ben…

Kendisine 75. yaş günü dolayısıyla bir “Saygı Gecesi” düzenlendiğini öğrendiğinde, bu şiiri kaleme alır Ozan Nihat.
Ne var ki o, bu hazırlıktan son on beş gün öncesine kadar habersizdir.

Hazırlıkların merkezinde, Pamukkale Üniversitesi’nin değerli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Turgut Tok ve ekibi vardır.
O da tıpkı Ozan gibi bir Acıpayamlı.
Aylar öncesinden, haziran günlerinden beri titizlikle çalışırlar bu anlamlı gece için.
Ve nihayet 14 Ekim akşamı gelip çatar.

O gece, PAÜ Kongre ve Kültür Merkezi olağanüstü bir hareketliliğe sahne oluyordu.
Merkezin önünde park eden resmî plakalı TOGG’lar göze çarpıyor bizim de içimizi bir gurur kaplıyordu.


Salonun girişinde, misafirleri , Orta Asya kökenli, çekik gözlü Türk kızları “Hoş geldiniz” diyerek karşıladığında, sanki binlerce yıllık Türk kültürü bir anda o kapıdan içeri girmiş gibi geldi bana.

Bin kişilik salon hınca hınç doluydu.
Her yaştan, her kesimden insan gelmişti bu vefa gecesine.
Demek ki Ozan Nihat’ın gönüllerde bıraktığı iz derindi.
Ne güzeldi, bir insanın henüz hayattayken değerinin bilinmesi, adına geceler düzenlenmesi…

Sahne, önce bir sinevizyon gösterisiyle aydınlandı.
Pamukkale, Ege ve Akdeniz Üniversitelerinden akademisyenlerin, Ozan Nihat hakkında söyledikleri saygı dolu sözler yankılandı salonda.
Orta Asya’dan günümüze uzanan Kam–Şaman–Ozanlık zincirinin günümüzdeki en güçlü halkalarından biri olduğu vurgulandı onun için.
Şiirleri, fikirleri, inancı, hayat felsefesi birer birer perdeye yansıdı.

Sonra gecenin mimarı Prof. Dr. Turgut Tok açılış konuşmasını yaptı.
Ardından Pamukkale Üniversitesi’nden bir öğretim üyesi, PAÜ Rektörü Mahmud Güngör, Belediye Başkan Vekili Ali Marım ve Denizli Valisi Ömer Faruk Coşkun söz aldı.
Hepsi de Ozan Nihat’ın yüreklere dokunan eserlerinden, halk kültürüne kattığı değerden söz ettiler.
O an, salondaki herkesin gözünde aynı duygu vardı: Vefa ve gurur.

Daha sonra Ozan Nihat’ın “28 çırağından” 5’i sahneye çıktı.
Ustalarını manzum ifadelerle anlattılar.
Sunucu da boş durmadı; Ozan için kendi yazdığı güzel şiiri okuyarak “Ben de 29. çırak olayım!” dediğinde , salondan bir alkış tufanı koptu.

Gece ilerledikçe, Halk Ozanı Bekir Sami Özsoy’un sunumuyla âşıklar sahneye çıktı.
Beş âşık, Ozan Nihat’ı “taşladı” ama Bekir Sami Hocanın deyimiyle , aslında “yağlayıp yıkadılar” Ustayı.
Bir şaka, bir tebessüm…
Ama özünde büyük bir sevgi, büyük bir saygı vardı o taşlamalarda.

Bekir Sami Özsoy’un, Prof. Dr. Metin Ekici’ye yaptığı çağrı ise gecenin unutulmaz anlarından biriydi:
“Artık bu toprakların yetiştirdiği en köklü Ozan’a, Nihat Sönmez’e bir güzellik yapmanın zamanı gelmedi mi?”
Ekici de Denizlili…
UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Somut Olmayan Kültürel Miras İhtisas Komitesi Başkan Yardımcısı olarak bu çağrıyı kuşkusuz duymuştur.

Rahmetli Hayri Dev’den sonra bu sefer de Ozan Nihat’la Denizli’de 2. “UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi…”

Şık olmaz mı?
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nun video mesajla geceye katılması da gönülleri ısıtan bir ayrıntıydı.

Ve nihayet, sahneye oğlu Kürşat’la birlikte çıkan Ozan Nihat…
Kendi hayatını, kendi üslubuyla, kimi zaman şiirle, kimi zaman Denizli şivesiyle anlattı…anlattı.
Sözleri samimiyet ve içtenlik doluydu:
Okul yılları, askerlik günleri, Almanya’da geçen 15 uzun yıl, Ozan Arif ve diğer üstatlarla kurulan dostluklar, genç yaşta yapılan hac ziyareti, evliliği, eşine yazdığı “Benim cennet hurilerine ne ihtiyacım var, ben hurime dünyada kavuşmuşum” dizeleriyle dile gelen muhteşem güzellemesi…
Hastalıklarla mücadelesi, vatan–millet sevgisi, 56 yıllık sahne hayatı, 46 yıllık âşıklığı…
Hepsi yüreğe dokunan anekdotlarla örülüydü.

O geceyi unutulmaz kılan sadece anlatılanlar değil, Ozan Nihat’ın sesi ve duruşuydu.
Salonda yankılanan her kelime, Denizli’nin ve ülkenin bağrından kopan bir ses gibiydi.

Derler ki; Özay Gönlüm ve Talip Özkan bu memlekete biraz kırgın gitmişlerdir.
Belki de bu yüzden bu gece çok kıymetlidir.
Çünkü bizler, çoğu zaman değerlerimizi yaşarken göremeyiz, onları alkışlamakta geç kalırız.
Ama bu kez öyle olmadı.
Bu kez vefa kazandı.

O geceyi, o duyguyu, o salonun coşkusunu yaşatan
Prof. Dr. Turgut Tok’a, Düzenleme Kurulu’na, emek veren tüm güzel insanlara gönülden bin selâm olsun.
Onlar sayesinde, bir ozan daha yaşarken onurlandırıldı.
Ve biz bir kez daha gördük ki;
Türk halkının kalbi hâlâ sazın, sözün ve sevdanın ritmiyle atıyor