Sorumluluktan kaçan hayat bezginleri:
- Efendim, herkes çok savruk davranıyor. Toplumda dürüst insan az kaldı. Bu konuda biz ne yapabiliriz ki? diye mızmızlanıyorlar.
Oysa hayatta herkesin yapabileceği mutlaka bir şey vardır. Mesela toplumsal çürümeye karşı direnebilirsiniz. Kalabalıklar kendi değer yargılarına yabancılaşırken siz millî kimliğinizi koruyabilirsiniz. Her şeyden önemlisi dürüst davranabilirsiniz. El âlem "çalıp çırpıyor" diye siz de hırsızlık yapacak değilsiniz ya! Bırakın, isteyen istediği kadar bozulsun. Bu bireysel bir tercihtir; herkesin kendi bileceği iştir. Modaya uyup siz de o çılgınlar kervanına katılmayın. Yeter ki ruhunuzu ve bedeninizi kabzetmeye çalışan toplumsal çürümeye karşı direnin, teslim olmayın!
Bazen çevrenizde fincancı katırları gibi kakışan çok bilmişlerle karşılaşırsınız. Bu enteresan tipler; haktan, hukuktan, eşitlikten, adaletten rahatsızlık duyarlar; kendilerinin imtiyazlı olduğuna inanırlar. "Ahlaklı olun, erdemli davranın, hak yemeyin!" dediğinizde külhanbeyi ağzıyla "Bırakın bu işleri, günümüzde dürüstlük mü kaldı?" diye itiraz ederler. Sonra ukala bir tavırla "Siz hangi çağda yaşıyorsunuz? 40 sene öncesine takılıp kalmışsınız." diye ahkâm keserler.
Bazen de çevrenizi ar damarı çatlamış "yüzsüzler" sarıp sarmalar. Edep yoksunu bu sevimsizler, "ayıplanma" duygusunu ve hesap verebilirliği çoktan yitirmişlerdir. En bayağı, en çirkef şeyler bile onların dünyasında sıradan, basit, gündelik işlere dönüşmüştür. "Utanmıyor musunuz?" dediğinizde yüzünüze arsız arsız bakıp "Ne olmuş yani? Şurada iki kuruşluk keyfimiz var, onu da siz kaçırmayın!" diye afra tafra yaparlar.
Hırsızın, arsızın, yolsuzun, namussuzun baş tacı edildiği bir toplumda, hangi ulvi düşünceyi, hangi dürüstlük ölçüsünü kendinize rehber edineceksiniz? Toplumda olup bitenlerin hangisini anlatacaksınız?
- Torpil ile işe giren iltimaslı şımarıkları mı, vıcık vıcık yağdanlığa dönmüş seviyesizleri mi?
- Halktan kopuk, tuzu kuru siyasetçilerin gündeme yansıyan fiyat belirleme indekslerini mi, mutfaktaki yangını mı?
- Eğitimin içler acısı kalitesizliğini mi, fırsat eşitsizliğinden, adaletsizlikten, adam kayırma ve iltimastan canı yanmış, nitelikli mağdurların feryat ve figanlarını mı?
- Paris sokaklarını çınlatan Gazze destekçilerinin o muhteşem gösterisini mi, petrol zengini Müslüman devletlerin başını kuma gömmüş korkak ve ürkek yöneticilerinin Trump'a yaranmak için sıraya girdikleri o kepaze bağış kampanyasını mı?
Bu listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Hayır, bugün bu konuların hiçbirini anlatmayacağım. Sadece içimdeki feryadı sizinle paylaşacağım:
- Yazık, değersiz bir pul gibi harcanan bu gençliğe, tarumar edilmiş düşüncelere, mikserlenmiş inançlara, bitirilmiş umutlara, magazine mahkum edilmiş kalabalıklara ve bütün aldatılmışlıklara gerçekten çok yazık!
Diyeceksiniz ki "Bu memlekette hiç mi güzel şey yok?" Olmaz olur mu? Elbette var. Bu kadar güzel olmasaydı bu topraklara "cennet vatan" deler miydi? Neylersin, memleketin haramisi de var, uğrunda ağır bedeller ödeyen kara sevdalısı da... Şairin dediği gibi:
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.