MANZARA-İ UMUMİYE

İçinden biri olarak yaşadıklarımız, olan biteni algılamamızı kolaylaştırıyor. Yaşıyor, görüyor, biliyoruz. İşin içine duygusallık giriyor olsa da gerçeklik yanı hep ağır basıyor.

Zoru yaşamak, acıyı tatmak, çileyi taşımak, yokla içli dışlı olmak sizi gerçek yerinize oturtuyor. Böylece, muhalif olmanız, eyleme omuz vermeniz ve doğal olarak çoğunlukla birlik olmanız kaçınılmaz oluyor.

Muhalif olmak kolay sanılır. Öyle değil işte! Dedim ya, yaşanınca her şey olduğu gibi, apaçık sırıtıyor!

Eşekten düşenin halinden kim anlarsa tam da öyle işte!

Ağrı gelir oturur bağrınıza. Hangi birine yanar insan, hangi birine çare bulunacak? Denir işte, yaşlılıkta olur böyle şeyler. Alışmalı insan...

İyi de, bunca insanın tümü de mi yaşlı? Ağrısı olmayanımız, sağlıkta sorun yaşamayanımız mı var?

Devlet Hastaneleri çoktan almış yükünü, aylar sonrasına gün veriliyor.

Özel hastanelere ticarethane gözüyle bakıyor millet. Zorunda kalanlar nelerle karşılaşıyor bilmeyen mi var? Sosyal medyada bu hastanelere ilişkin pek çok "bilgi" adına reklam yapılıyor. İş isportaya düşmüş durumda.

Bak! Bak!

Memlekette yanmaz kefen...

Süper lüks tabut...

Manzaralı yerde mezar...

Garantili Cennet tapusu...

Cüppe, takunya, sarık, fes, seccade, tesbih... hepiciği kutsal, zemzeme batırılmış...

Gören var mı, bilen var mı, giyen var mı, yatan var mı, dönen var mı?

"Allah bilir."

Bu dünyaya dönecek olursak...

Günlük yaşamdan girelim söze. Yani, gerçek öze...

Yaz bir geldi pir geldi. Şimdilerde veda ediyor artık.

Tatil matil diyecek değilim, çullanmasın insanlar, 'her şey tamam bi o kaldı derdimiz' diyeceklerini biliyorum.

Bizde tatil Cumartesi, Pazar. O da evde geçmezse nazar!

Bu yaz, geçmiş pazarlara rahmet okuttu. Mevsimin meyveleri sofralara gelemedi. Çağla badem, papaz eriği, kayısı, zerdali, şeftali, muz, çilek... Akıllara ziyan ücretle pazar tezgahlarında yerini aldı ama... Alan aldı, alabildi!

Neyseki karpuz, kavun, üzüm yetişti imdada. Ötekilerin giremediği sofraya bunlar bereket getirdi.

Sorun burada, halkın geneli alamıyorsa ya da tadımlık bir kez tanış oluyorsa birilerinin alabiliyor olması sorunu çö-ze-mez!

Pazarın öteki yüzüne dokunmadık bile!

Yağ, peynir, zeytin, balık ve et!

Felaket!

Her inişin bir yokuşu, yokuşun da inişi varmış ya hani...

Kış kapıda! Derler ya, kurt kışı geçirirmiş ama yediği ayazı unutmamış! İşte öyle bir kışa gireceğiz. Meyve sebze ücretlerini geçelim, doğalgaz ve elektrik faturaları şimdiden rüyaları süslemeye çoktan aday...

Okullar açıldı, veliler bütçelerinde oluşan kamburun üstüne binecek kış yükünü nasıl taşıyacak bakalım.

Ona buna bakan'lara göre "enflasyon düşüşe geçmiş" ve dahi "en zor dönemi geride bıraktık"mış!

Yahu, biz aynı cümleleri kelimesi kelimesine yıllardır dinlemiyor muyuz?

"Ne haldeyim..." diye bir şarkıda geçen söze geçersek;

Terziler takım elbise, ceket pantolon, gömlek, etek tayyör... dikmek yerine, uzatma kısaltma yapar oldu.

Berberler on onbeş günde koltuğa oturan müşteriyi ayda bir mumla arar oldu.

Lokantalar, ızgara salonları, tostçular vb. sinek avlıyor.

Koca koca holdingler ya konkardotoya gidiyor ya işyerlerini yurt dışına taşıyor. Olmadı, ne yazık ki iflas!

Millet durumun daha doğrusu felaketin farkında ama sesini çıkaramayan yüklü bir kesim var. Onlar, sosyal yardımların iktidardan geldiğini sanıyorlar. İktidar giderseymiş n'olurlarmış!..

Hani kamuoyu araştırma sonuçları var ya, onlara göre Muhalefet %30'larda, İktidar %25'lerde... Bu olacak şey mi? Burası Türkiye, oluyor işte!

Hatta:

"Siyasi ahlak yasası getirirsek ilçe başkanı bulamayız." diyebilen siyasi liderlerin! bulunduğu bir ülkede yaşadığımızın farkında mıyız acaba?

Burası Türkiye, oluyor işte!