KENDİ, KENDİM

Kendi, sözlükte ad olarak geçer.

1. İyelik (sahiplik ekleri) olarak kişilerin öz varlıklarını anlatmaya yarar. Kendini kolla.

2. Kişiler üzerinde direnilerek durulduğunu anlatır. Kendisi gelsin.

3. Bir işte başkalarının etkisi bulunmadığını anlatır. Kendim kazandım.

Kendi sözcüğü ile birçok atasözü ve deyim de üretilmiştir. “Kendi düşen ağlamaz” gibi.

Kendine gel. Kişi olağan durumundan, farklı duruma geldiğinde kullanılır. Sağlığı bozulduğunda, bayıldığında “kendine gel” denir. Yanlış yapmaya kalkıştığında da “kendine gel” denir. Biri var ki biri, ben kendim, tavırlarıyla bir çuval inciri berbat etmiştir.

Şimdi de bütün kendine gel uyarılarını duymazlıktan gelmektedir.

Aman ha! Çevrenizde, ben kendim, bizzat kendim, diyenler varsa, uzak durun. Onlar iyileşmez bir hastalığın pençesine düşmüşlerdir. Kimseyi dinlemeden, burunlarının doğrultusunda giderler. Birilerinin ekmeğine yağ sürerler.

Yaşadık ve yaşıyoruz işte.

Anladınız siz.

ADNAN ÖZYALÇINER

Geçtiğimiz yıllarda, Merkezefendi Kitap Fuarı’nda, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı, Şair Yazar Adnan Özyalçıner ile bir YouTube söyleşisi yapmıştık. Türk edebiyatını konuşmuştuk. Eşi Sennur Sezer'den söz etmiştik. Birçok öykü kitabının yanı sıra, çocuk kitapları da vardır. Gazetecidir aynı zamanda. Halen Evrensel Gazetesi'nde yazmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Evrensel'de bir yazısını gördüm. Çok beğendim, sizinle paylaşmak isterim.

HAKKIMIZ

“Düşünen insan

Dünyamızı yaşanacak hale getirecek olan düşünen insandır. Savaşların, açlığın, yoksulluğun her türlü sömürüyle zorbalıkların karşısında duracak düşüncenin insanı.

Açılma

Kalabalıkla ol. Aralarına sokul. Açılacak kapıların önünde dur. Duvarları yıkarlarken. Açılsın diye ufkun.

Yüz yüze

Hep bir aradayız acı çekenlerle. Birinin ağlaması benim de ağlamam. Sevinci benim sevincim. Baktıkça birbirimizin yüzüne, bakıyormuş gibi kendi yüzüme.

Üst üste

Üst üste geliyorlar. Hepsi. Ölümlerin, yıkımların biri bitmeden biri başlıyor. Geceleri ateşten bıçakları, kılıçları, kalkanlarıyla gökyüzünü yarıp yok ederek bir yaz gecesi düşünü. Uykuya varır varmaz, düşlere dalar dalmaz...

Yağmur gibi

Sözcükler yağmur gibidir. Buğdayı buğday, çiçeği çiçek yapar. Yağmur gibi damla damla birleşip akan ırmağa benzer, şiir olup gönülleri doldurur.

Hakkımız

Bizim de hakkımız gökyüzüne bakmak, soluklanmak. Denizi görmek, serinlemek bizim de hakkımız. Özgürce yaşayacaksak.

Kısa öz geçmiş

İnsan doğar, yaşar, ölür.

Karanlıkta

Herkes bir köşesinde bu dünyanın. Karanlıkta. Karanlıktayız diye bağırıyor herkes tek başına. Birbirini görmeden. Karanlıkta.

Yol alıyoruz

Dalgalı da olsa yol veren bir denizdeyiz. Yelkenleri şişiren rüzgarıyla. Kara dumanları dağıtan gökyüzünün maviliğiyle. Yol alıyoruz yeni bir ufka.

Ne alttayız ne üstte

Bodrumların karanlığındayız. Sıkışır soluklarımız, üst katların aydınlığını ister. Tırmanınca merdivenleri açılır önce, ardından sıkışır. Soluk soluğa kalınır. Şimdi ne alttayız, ne üstte.”

Ne kadar güzel, özlü sözler değil mi? Az sözcük çok anlam.

Sohbet sırasında Adnan Özyalçıner, Cengiz Bektaş ve Ahmet Say'ın İstanbul Erkek Lisesi'nden sınıf arkadaşı olduğunu öğrendik. Cengiz Bektaş'tan da söz ettik. Sevgili Adnan Özyalçıner'e sağlıkla, mutlulukla, edebiyatla dolu günler diliyorum.

Şehir yeni bir kültür sanat merkezi ile tanıştı demiştim. İnziva Sahaf. Meserret Sokak'ta açılan kitabevi. Burada Pamukkale Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Alparslan Kallimci Kıbrıs'ı anlatan bir söyleşi gerçekleştirdi. Kıbrıs'ın bizim için önemini anlattı. “Odak Noktası Kıbrıs” adlı bir kitabı da var. Güzel söyleşisi çok beğenildi.

İnziva'da kurulan Kitap Kulübünde, Albert Camu'nun “Yabancı” adlı kitabının inceleneceğini duydum. Çok eskiden okuduğum kitabı, yeniden okuyarak gittim. Tanışmadan sonra, arkadaşlar bir bir söz alıp düşüncelerini paylaştılar. Harika bir topluluk oluşmuş. Kitap, çok güzel incelendi, irdelendi. Katılımcılara hayran oldum. Geçtiğimiz yıllarda, Eğitim-İş'te katılıyordum kitap günlerine. Bir süredir ihmal etmiştim. Kitap incelemesinden sonra, okunacak kitap seçildi. 19 Temmuz'da Charlotte Perkins Gilman'ın “Kadınlar Ülkesi” romanı konuşulacak.

İnziva'da tarih söyleşileri, şiir günleri ve sinema günleri gündeme geliyor önümüzdeki günlerde.

İKİ KİTAP

Ahmet Telli'yi severim. Şiir Otel’de, Dünya Şiir Günü etkinliğine gelmişti. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü mezunudur. Sevgili Özkan Fidan'ın da sınıf arkadaşıdır. Ankara'da yaşayan, yüce gönüllü, kendini kasmayan bir Anadolu çocuğudur. Ne zaman Ankara'ya gitsem sanki sözleşmiş gibi Yüksel Caddesi'nde karşılaşırız. Ayaküstü konuşuruz. En son çıkan kitabı “Arkadaşlık Günleriydi”. Bu kitaptan aynı adı taşıyan şiiri paylaşmak isterim sizinle. Dizeleri beni çok eski günlere götürdü.

ARKADAŞLIK GÜNLERİYDİ

Yaşlandın adamım Dev-Genç mitingi

sandığın yağmuru

Oğlunu baban, kendini merkez komiteden

Delidumrul.

Anlatıyorsun; sesinde kunduzlaşıyor bütün

kelimeler

Zap köprüsüymüşsün haydut gölgeler

geçiyor üzerinden

Sonra gümüş kemerli kadınlar, Berçelan ve ters laleler

Sen o zamanlar hâlâ olduğun gibi şimdi

Sen o zamanlar aşkları uzun sürer sanarak

Sen o zamanları kadife pantolon haki parkanla

Sen o zamanlar kalbine söz dinletemediğin

Sen o zamanlar sırılsıklam kır ve şehir

O zamanlar arkadaştık günleriydi adamım

(...)

Kitabı bir çırpıda okudum. Hızımı alamadım, bir kitabını daha aldım; “Hüz’nün İsyan Olur”. Bu kitaptan da aynı adı taşıyan şiirini okuyalım Ahmet Telli'nin.

HÜZ'NÜN İSYAN OLUR

Suya düşen bir karanfilse yüreğin

bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm

vursun seni o taştan bu taşa

o çağlayandan bu çağlayana

Kavgadan uzak kalmışsan

sevdadan da uzaksın demektir

devinmez yüreğinin mağması

çatlamaz sabrın kara taşı

Ahmet TELLİ

Bazı insanlar için şiir, ekmek, su kadar vazgeçilmezdir. Şiirle yatar, şiirle kalkarlar. Şiirsiz yaşayamayan birçok arkadaşım var.

O halde hoşçakalın, dostça kalın, şiirsiz kalmayın.