Geçen haftaki gazete yazımın konusu “gülmek” üzerineydi. Gülmek sana çok yakışıyor, diye bir şarkı var hatırlarsınız. Şarkıda söylediği gibi; gülmek hepimize, her zaman yakışır. Gülme konusunda Dostoyevski'nin bakışı biraz farklı, "Gülmekten daha güzel bir eylem varsa, o da güldürmektir" diyor. Başkalarının yüzünü güldürebilmek ne kadar değerli. Gülmek bulaşıcıdır, güldürdüğün kadar sende gülersin hayatta, diyor şair. Bu yazımın konusu ise “güldürmek” üzerine.
Günümüzde, sokaktaki insanlarımızın çoğunun yüzleri asık ve düşünceli; çevremizde pek gülen kimse yok gibi! Uzun yıllardır ülkemizde insanların yüzünü güldürecek, güzel şeylerde olmuyor zaten. Askeri darbeler, depremler, trafik ve iş kazaları, terör, katlanılmaz siyasi baskılar; insanımıza gülmeyi unutturdu. Bu nedenle çevremdeki neşeli, güldüren, güldürürken düşündüren insanları farklı severim. Bizim kuşağın yetiştiği dönemde, gülmek iyi karşılanmazdı. Gülmek "zevzeklik, hafiflik" olarak değerlendirilirdi. Hele kadınların gülmesi, tümden ayıptı. Kadınların gülmesini, sevincini, kısaca yaşam enerjisini yok eden, içindeki ışığı anında söndüren bir kültür egemendi. Doğu toplumlarında feodal kültür; gülmeye, sevince karşı toplumun sosyal genlerine işleyen ve toplumsal davranışları etkileyen, kötü bir değer yargısı oluşturmuş.
Gülmek de eğlenmek gibi, bir kültür olayı. Gülünecek olaylar, konular toplumdan topluma değiştiği gibi, aynı toplumda zamana göre de değişir. Mutluluğu en güzel ifade eden eylem gülmektir. Fotoğraf çektirirken mutlu görünmek için hepimiz gülümseriz. Fotoğrafın güzel ve özel olmasını istediğimizden, çoğumuz deklanşöre basmadan hemen önce otuz üç der, gülmeyi garanti altına almaya çalışırız. Gülmek ışıktır, yaşam enerjisidir. Gülmek kana en çabuk karışan ilaçtır diyor, okuduğum bir yazıda.
Gülme deyince nedense bazen, tersi olan ağlamak gelir akıllara. Ağlamak ve gülmek zıt duygular. Birbirinin zıttı olsalar da, birbirine yakındırlar. Çok ve uzun süre gülen insanın gözünden yaş gelmeye başlar. Bazen tam tersi uzun süre ve yoğun olarak ağlayan birisi, belirli bir süre sonra, gülmeye başlar. Sınırlarını aşan her duygu zıttına dönüşürmüş. Gülmek ağlamaya, ağlamakta gülmeye dönüşebilir. Gülmek bir duygu boşalması, ağlamak gibi. Özellikle ağlayan erkeklerin yufka yürekli, duyarlı, vefalı olduğu yolunda, toplumumuzda bir kanaat var.
Gülmek, güleç yüzlü olmak, yaşamda büyük bir zenginlik. Güleç yüzlü insanlar, etraflarına pozitif enerji saçar. Güleç yüzlü insanlar, genelde iyimserdir. Bu nedenle güleç yüzlü olmak, çok değerli bir durum. Günümüz insanı kederlerle, acılarla, sorunlarla, hastalıklarla, savaşla, terörle birlikte yaşamak zorunda. Böyle bir dönemde bile insanları güldürebilmek, insanlara umut ve cesaret verebilmek büyük bir zenginlik. Toplumlarda böyle dönemlerde sanatın iyileştirici gücü ve mizahın etkisi daha çok aranılıyor.
Toplumların yaşamlarında mizahın önemi tartışılmaz. Mizah zorluklar karşısında, neşelenebilecek, gülebilecek şeyler bulma yeteneğiymiş. Dertlerini, sorunlarını mizaha dönüştürerek, ifade edebilen toplumlar; tarihsel derinliği olan, sorunlarını çözebilmiş başarılı toplumlardır. Edebiyatta, sanatta, yaratıcılıkta başarılı olmuş toplumlar, gelişmiştir. Dünyada sanatçısına, sanatta, edebiyatta değer verip, beceri bazlı eğitim uygulayıp da; geri kalmış bir ülke yoktur. İnsanları neşelendiren, güldüren, gülümseten sanatçıları cezaevine koymak; toplum yaşamına vurulan en büyük darbedir. Çünkü tüm sanatlar yaşama sanatına hizmet eder. Unutulmasın ki: Sanat ve sanatçı toplumların iyileştirici gücüdür. Sanatçının yeri adliyeler, ceza evleri değildir.