Oysa insan, kendine bir öncelik tanımalı.
Ne yaparsak yapalım, nihayetinde hepimizin aradığı şey aynı değil mi!: Biraz huzur, biraz mutluluk…
Önümüzde Kurban Bayramı var. Bayramları, bunun için güzel bir fırsat ve şans olarak görüyorum.
Kurban Bayramı’nın kendine özgü bir telaşı olsa da, yine de bu özel günleri en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Kimimiz ailesine koşuyor, kimimiz memleketine gidiyor, kimimiz de doğayla baş başa kalmayı tercih ediyor.
Bayramlar, içimizi ısıtan, gönlümüzü ferahlatan özel zamanlardır. Tıpkı çiçekler gibi… Çiçekler bulundukları yeri güzelleştirirken, bayramların hayatın telaşı içinde unuttuğumuz güzellikleri bize hatırlatan yanı var.
Bugün rengârenk çiçeklerle dolu bir bahçedeyim. Pek çok çiçeğin arasında gözüm en çok güllere takılıyor. Her biri farklı renk ve kokudaki güller, bahçeye ayrı bir güzellik kazandırmış.
Komşu bahçenin duvarından sarkan kırmızı ve beyaz güller manzarayı tamamlıyor. Gül, hayat bulduğu her yere güzelliği beraberinde taşıyabiliyor.
Çiçekleri severim. Lale biraz gösterişlidir, menekşe utangaçtır, sümbül zariftir… Hele kır çiçekleri var ki özgürlüğün simgesidir.
Ama gül… Gül, bana hep diğer çiçeklerden farklı gelmiştir. Sade görünümünün ardında bir asalet saklıdır. Doğallığında bile bir zarafet vardır.
Her rengi insana farklı duygular yansıtır. Duruşu, kokusu, görünüşüyle sadece göze değil; gönlümüze de hitap eder. Dikenleri, ona özel bir ilgi göstermek gerektiğini fısıldar. Dikenlerine rağmen güzelliğinden hiçbir şey eksilmez.
Belki de bu yüzden gül bize hayatı hatırlatır. Hayatı, yaşamayı tüm zorluklarına rağmen severiz.
“Gülü seven dikenine katlanır” sözü boşuna söylenmemiştir. Her güzel şey için bir emek gerekir.
Çok sevdiğim bir söz;
“Her sevdanın kendine göre bir sınavı vardır.” der.
Şimdi gül mevsimindeyiz. Yol kenarlarında, parklarda, balkonlarda rengârenk güller açıyor. Güllerle dolu bir mekan, yalnızca renklerin değil; aynı zamanda huzur ve sükûnetin adresidir.
Gülün duruşunda ayrı bir zarafet vardır. Konuşmadan çok şey anlatır, dokunmadan hissedilir. Evdeki bir vazoda duran tek bir gül bile bulunduğu ortama huzur aşılar.
Her ne kadar rahmetli Ferdi Tayfur,
“Koparma gülleri, dalında kalsın…”
dese de, bazen bir gül, kelimelerin yetmediği yerde yüreğinizin dili olur. Gül dalında güzeldir; doğaldır, zariftir. Ama muhatabına tebessümle uzatılan bir gül, içtenliğin ve sevginin en güçlü ifadesidir.
Yahya Kemal Beyatlı “Akıncılar” şiirinde şöyle der:
“Cennette bugün gülleri açmış görürüz de,
Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde.”
Bu dizelerde gül, hem şehitlerin hatırası hem de sonsuzluğun simgesidir.
Gül denince akla ilk olarak Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) gelir. Onun merhameti, zarafeti, temizliği hep gülle anlatılmıştır. Gül kokusu, onunla özdeşleşmiştir.
Bu nedenle gül, bizim için sadece bir çiçek değil; sevdanın, sadakatin, huzurun ve güzel ahlakın da simgesidir.
Kurban Bayramına girerken sevdiklerinize vereceğiniz en güzel hediye belki de bir “gül”dür.
“Gül” ve “gülmek”… Benim için mutluluğun en güzel ve en kolay tanımıdır.
Bu vesileyle Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum. Sağlık ve esenlikler diliyorum.
Ve size bir soru bırakıyorum:
GÜLDEN GÜZELİ VAR MI?
Kırmızı, beyazdır, sarıdır rengi,
Hepsi bir arada, güzellik dengi.
Huzurda yarışır gönlümün cengi,
Bir gül vardır; gülden güzeli var mı?
Semaya uzanan eldir duruşu,
Bir nefeslik ses gibi okunuşu,
Bir goncanın akşama gül oluşu,
Hayat verir; gülden güzeli var mı?
Boydan boya sıra sıra dizilmiş,
En özeli hanemize serilmiş,
Cennet bahçesinden bir katre inmiş,
Evimizde gülden güzeli var mı?
Her renginde ayrı güzellik saklı,
Elası, pembesi, kokusu farklı,
Edası, duruşu alıyor aklı,
Bahçemizde gülden güzeli var mı?
Lalede, sümbülde, menekşede yok,
Güldeki asalet hiçbirinde yok,
Gülden özge, bir güzele meylim yok,
Gönlümüzde gülden güzeli var mı?
(Pınarcık Çeşmesi, 2024 – S. 71)