FİYAKALI HOKKABAZLIK, YALDIZLI CEHALET

Akıl süzgecinden geçirilmeyen duygusallıklar, çoğu zaman tahammül sınırını zorluyor. Ön yargılar mantığın önüne geçiyor.

Bir elinde kola, bir elinde hamburger, kıçında eski püskü bir Amerikan blucini ile sokaklarda avazı çıktığı kadar "Kahrolsun emperyalizm!" diye bağıran, saçı sakalına karışmış protestocu gence "Haydi oradan soytarı! Sen kimi kandırıyorsun?" demek ne kadar doğrudur?

"Neymiş efendim, globelleşiyormuşuz, dünya küçük bir köy haline geliyormuş! Değişim ve dönüşümü okuyamayanlar, küreselleşmeyi anlayamazlarmış!" Sanki herkes küreselleşmeyi savunmak zorundaymış gibi serzenişte bulunanlar, teknolojik üretim gücünü elinde bulunduran vahşi kapitalizme karşı ne tepki gösteriyorlar ya da böyle bir tepkiselliğe ihtiyaç duyuyorlar mı ki?

Yedi + iki= dokuz eder, beş + dört de dokuz eder. Sonuca giden tek doğru yol sizin yolunuz olmayabilir. Başkalarının fikrine saygı göstermek, hoşgörülü davranmak gerekirken ne diye kısır düşüncelerle birbirimizle uğraşıp duruyoruz?

İnsanları taraf olmaya zorlamak doğru değil. "Ya bizdensin ya ötekinden!" dayatması kutuplaşmayı getiriyor. Toplumda bu tarafgirlik o kadar üst düzeye çıktı ki selamınızı almaktan çekinen, iyi niyetinizde bile şeytanî düşünceler arayan, sizinle aynı fotoğraf karesinde görünmekten korkan, pimpirikli, şüpheci, ürkek, çekingen insanlara ve politize olmuş bir topluma dönüştük.

Fikrî alt yapısı oluşmamış toplumlarda eleştirel düşünceye, farklı davranmaya, ışıltıya, parıltıya, aykırılığa tahammül yoktur. Cehalet, düşünceye düşmandır, onun varlığından bile rahatsızdır. Çünkü bilim meclisleri cahilin cazgırlık yapacağı yerler değildir! Cahil, kendini hükümsüz ve değersiz kılan bilimden nefret eder. İtibarsızlığını sonradan görme şımarıklıkla gidermeye çalışır.

Düşünceye açıktan cephe alan toplumlarda şuursuz kalabalıklar, dedikodu ve vesveseye daha çok ilgi gösterirler. Siyaset bilimini değil günlük siyasî dedikoduyu severler. Taktik, teknik, kondisyon, saha içi varyasyonları ile sporu konuşmak yerine magazinel spor dedikodularını tercih ederler.

Ticarette, siyasette, akademide ve diğer alanlarda görülen önemli aksaklıklardan biri de taklittir. Orijinal olanı üretemeyenler, küçük ve basit şeyleri taklit ederek para kazanmaya, zengin olmaya, mal mülk edinmeye, makam, mevki, unvan, rütbe ve itibar devşirmeye çalışırlar. Ömrünü bilime adamış, yetenekli, saygın, istisnai araştırmacıları bu eleştiriden vareste tutmak gerekir. Onlar bu toplumun kutup yıldızlarıdır, onlara minnettarız.

Ancak birçok şeyin taklit edilerek kalitesizleştirildiği bir ortamda "Dünya ile niçin rekabet edemiyoruz?" itirazında bulunmak yerine, çağın ihtiyaçlarını karşılayacak eğitim modelini âcilen uygulamaya geçirerek nano teknolojilerle aramızdaki mesafeleri kısaltmak zorundayız. Yoksa treni bir daha kaçıracağız.

Ah! fiyakalı hokkabazlık, yaldızlı cehalet, hortlayan demagoji, kola şişesine hapsedilmiş özgürlük, lunapark eğlencesi ve çarpışan arabalara indirgenmiş toplumsal mutluluk ne kadar cazipsiniz ki kalabalıklar sürekli sizin peşinizden koşuyor!