CEHALET ÜRETİM ÇİFTLİĞİ

İnsanlık (sözüm ona) gelişim süreçleri içinde işine yarayan her tür bitki ve canlı için üretim çiftlikleri kurmuştur. Denizin içinde, deniz balığı üretim çiftliklerinden tutun da açık alan besiciliği adı altında sırf yemek için üretilen hayvanlara kadar. Et tek başına yetmez elbet. İnsanoğlu, kendini zehirlemeyeceğini bildiği ya da zehirlisini bile zehrinden arındırdıktan sonra her nevi varlığı tüketir; yer, sömürür, kökünü kurutur.

Mümkün olsa insan, insanı da yer ama yukarıda söz ettiğim (güya) gelişmişlik sebebiyle yamyamlık insanlık dışı sayılmıştır. Fakat o da mecbur kalınırsa “neden olmasın”dır.

Homo Sapien, bilinen tarihi boyunca insanı bizzat yemekten daha beter bir şey daha icat etmiştir. Ne mi? Kölelik. Evinde, tarlanda, bağ bahçende kısaca diğer üretim çiftliklerinde çalıştırılmak üzere, insan olarak görmediğin ama dilini anlayabilen, anlamazsa kırbaçladığın insanımsılar…

Neyse ki 19. yüzyılın ortalarında şu döve çarpa, yarı aç yarı tok üretim çiftliklerinde kullanılan ve adına “insan” demekten çekinilen kölelik sistemi, tamamen insanlık dışı kabul edilip kaldırıldı.

Sahiden kölelik kalktı mı? Hani insanın emeğinin sömürüldüğü, düşünsel varlığının iğdiş edilip çöp yerine konduğu, yok sayıldığı o sistem bitirildi mi?

Özellikle sanayileşme evresinde, üretim alanında çalışacak işçilere çok daha fazla ihtiyaç varken kölelik ortadan kaldırılabilir mi? Elbette hayır. Sadece çok daha kullanışlı bir üst versiyonu keşfedildi köleliğin. Ve bu üst sürüm emperyalizm denen canavarın ağzının sularını akıtıyordu. Kölenin ne karın tokluğundan sorumluydu artık ne de nerede yatıp kalktığından. “Özgürsünüz! Dilediğiniz yere gidebilir, dilediğiniz şekilde beslenebilir ve hatta dilediğiniz evde oturabilirsiniz. İş yerlerinde çalışmanın karşılığı şu para,” deyip sıyrıldı işin içinden. Zavallı köle aldığı üç kuruşla ev mi bulsun, oturacak; yiyecek mi alsın, karnın doyuracak?

Yine de özgürlük paha biçilmez dedi insan. Varsın aldığı para sadece karın tokluğuna yetsindi, varsın seyahat edemesin, gezip göremesindi dünyayı ama özgürdü artık. Hürriyet heykelleri dikildi, özgürlüğü şiirlerle, şarkılarla taçlandırdı insan, artık sırtında kırbaç izi yoktu neticede.

Ama…

Yirminci yüzyıl ve devamında hakikaten insanlık dışı kalan veya insanlık dışına itilen (özellikle inancı baskın) toplumları yönetenler ve hatta onları da yöneten üst bilinmezler, köleliğin yeni versiyonunu devam ettirebilmek ve yeni köleler icat etmek için Cehalet Üretim Çiftliklerini kurup geliştirdiler.

Ne mi?

Tabii ki okullar… Çocuk beyninin işleyemeyeceği kadar gereksiz ve ilgisiz bilgi yükü, yasaklanan bilimsel teoriler ve yetersiz “öğretmen” işçilerle, okumak ve öğrenmekten nefret eden, kötü niyetli organizasyonlara oyuncak olmaya mecbur bırakılan sürüler üreten okullar…

İşin ironik kısmı, Cehalet Üretim Çiftliklerinin bazılarının paralı olması. Ebeveyn köleler, çocukları daha nitelikli cahil olabilsin diye ekstra ödeme yapıyorlar… Gülünmez ağlanacak hallerimize…

Özetle, Cehalet Üretim Çiftlikleri; bireysel seçimleriyle şekillendiremediği kaderine boyun eğen, eğdiği boynunu şükürle sabitleyen, dolayısıyla fazlasının hayalini kuramayan ve içinde bulunduğu cenderenin dışına çıkmayı düşünemeyen köleler ve kolay kandırılan yığınlar üretirler.

Yine canım yanıyor…