Bu hafta sonu Denizli yollarından ilerleyip Batı Karadeniz'e doğru uzandım. Sonbahar ülkemin her yerinde güzeldir ama Batı Karadeniz özellikle sonbaharda hep gündeme gelir. Batı Karadeniz'den fotoğraflar ve videolar ile sosyal medya adeta yıkılır. Ben de bunun merakıyla bu sonbaharda o bölgeye gittim.
Ağacın yaprakların renginin solup dökülmesi hepimizin bildiği bir doğa olayı aslında. Sonbahar hem doğa hem insanlar için kışa hazırlık demek. Ağaçlar suyunu çekecek dona, zor günlere kendini hazırlayacak. Ama şairler, fotoğrafçılar, edebiyatçılar tümü birleşip olayı öyle efsaneleştiriyorlar ki sonbahar bir turizm hareketine dönüşüyor. Hep söylerim turizm edebiyatla, şiirle, efsanelerle, hikayelerle oluşur. Hikayesi, efsanesi olmayan yeri kimse ziyaret etmez diye. Biz Denizli dağlarımıza, köylerimize, türbe ve camilerimize tarihi bilgi yanında yapılışı, hikayelerini, efsanelerini de yazmak, yazdırmak zorundayız. Kaleiçinde çevrilmiş bir film hala yok. Müftü Hulusi Efendi'yi, Kazıkbeli Savaşı'nı yazar Veli Aykar çok güzel bir dille yazdı ama hala bir belgesele, bir TV dizisine çeken olmadı. Oysa Denizli'de dizilere konu olacak ne hikayeler ne efsaneler var. Ancak bu tür işleri gereksiz gören, edebiyata, sanata, bilime para ayırmaktan kaçınan günlük işlere boğulan bir yapı da var.
Denizlide seyahat acentesi olan değerli dostum Ekrem Şafak, "Batı Karadeniz'e turumuz var sonbaharda çok güzel olur" deyince ben de hemen kaydımı yaptırdım. Cuma günü saat 21'de Ulu Cami yanında buluşarak Bolu'ya doğru yola çıktık. Sık sık mola vererek sabah 6 sıralarında Boluya vardık. Selam olsun Bolu beyine türkülerini de dinlemeyi ihmal etmedik ki Bolu'ya hem kulağımız hem gözümüz alışsın. Turizmin destekleyicisi diğer unsurda o yörenin türküleri. Denizli halk müziği alanında köy köy türküleri olan bir yerdir ama çoğu türkümüz unutulmak üzere. Oysa bu türküler hikayesi ile halka anlatılmalı. Konudan konuya geçiyorum ama Denizli halkının gelirini, refahını arttırmak hepimizin görevidir ve en önemli işimizdir. Şu an Denizli'yi dünyaya anlatacak uyduda yer alan TV kanalımızda kalmadı.Denizli elbirliği ile 2-3 TV kanalını uyduda tutmalıdır. Mülki idare ve yerel yönetim bu konuyu gündemine almalıdır. Denizli'yi anlatan nitelikli yayınlar kente gelecek ziyaretçi sayısını arttıracak tanıtımda büyük rol oynayacaktır.
Dönüyorum tekrar Bolu'ya. Polisten mi Bolu oldu yoksa! Osmanlılar zamanında bölgede, bol olarak Uluğ - Alim olması nedeniyle önceleri "Bol Uluğ", zamanla Bolu'ya dönüştü bilinmez ama Bolu bizi yemyeşil doğasıyla, dağlarıyla karşıladı. Güzel şirin bir Batı Karadeniz şehri. Yaklaşık 225 bin nüfusu var. Kent girişine çıntar heykeli yapmışlar. Kahvaltımızı Bolu'da yaptık. Daha sonra Yedigöllere gitmek için minibüslerimize bindik. Bolu Dağları'na doğru başladık tırmanmaya. Manzaralar öyle güzel ki seyre doyum olmuyor. Karadeniz bitki örtüsü anlatılır gibi değil. Her 100 metrekare adeta botanik bahçesi gibi. Aynı anda bu kadar çok çeşit nasıl olur diye düşünmeden edemiyor insan.
Yüzlerce çeşit bitki kardeşçesine birlikte yaşıyor ve ağaçlar öyle dik ve yüksek ki.
Ağaç türlerinin neredeyse hepsi var. (Çam, köknar, ladin, meşe, kayın, çınar.)
Yedigöllere vardık. Sanki başka bir dünyadayız. Orman, akan sular, botanik bahçesi gibi bir ortam adeta büyülendik. Sular akarken zaman zaman meydana gelen heyelanlar ile gölcükler oluşmuş ve Yedigöller adı verilen doğa harikası ortam oluşmuş.
Ağaçların sıklığından gün yüzü görmeyen yerler var. Bitki tünellerinden geçerek 7 gölü de gördük. Dilek çeşmesinde dilekler diledik.
Göllerin isimleri de çok güzel. Büyük Göl, Derin Göl, İnce Göl, Sazlı Göl, Nazlı Göl, Kuru Göl. Etrafında yürüyüş yaptık, fotoğraflar çektik. Ben de video kayıtlar alarak bir gezi belgesel programı çektim. Youtube kanalımda 4 bölüm TV programını paylaştım. İlk bölümde Yedigölleri uzun uzun anlattım.
Bolu gıda sanayinde ileri durumda. Çikolata imalathanesine gidip yerel üretim çikolataların tadına baktık ve ağzımız tatlandı. Bu bölgede karadenize has sucukta tavsiye edildi. Be de olsa Bolu özellikle Mengen, aşçılar diyarı.
Bolu'da Gölcük ve Abant Gölü'ne de gittik. Bölgede geçen aylarda meydana gelen otel yangının şoku hala sürüyor. O otelin işlettiği yerlerin sözleşmeleri sonlandırılmış yerine gelen de halen olmamış o yüzden bazı turizm hizmetleri aksamış durumda. Abant Gölü Milli Park, Gölcük ise Tabiat Parkı olarak nitelendirilmiş. Hepsini videolarda uzun uzun anlattım.
Yazımı burada sonlandırayım. Sonbaharda mutlaka doğaya çıkın ve hazan mevsimini doya doya yaşayın derim. İster Karadeniz, ister Toroslar, ister Denizli Dağları hepsi bir başka güzel. Umarım Denizli'de sonbahar şiirleri yazılır, bizim dağlarımıza. Yaylalarımıza da otobüslerle turlar gelir. Denizli'de sonbaharı bir başka yaşar, ekonomik açıdan turizm açısından sonbaharı değerlendirir. Batı karadeniz sonbahar turizmi bize de örnektir.
Bizim tanıtım için belgesel programlara, dizilere, medyanın desteğine ihtiyacımız var. Ancak bilimle, kültürle, edebiyatla, sanatla, müzikle, şiirle bu tanıtımı başarabiliriz.