Dün akşam da öyle oldu. Önce çevrede olup bitenlerden söz ettik. Sokakların hali, geçim sıkıntısı, orman yangınları, eğitim öğretim derken laf döndü dolaştı, vatan sevgisi üzerine yoğunlaştı.
Büyük Atatürk bu konuda ne demişti?
“Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır.”
Bir komşumuz, çayından bir yudum aldıktan sonra sordu:
“Sizce vatan sevgisinin bir ölçüsü var mı?”
Bir diğeri hemen atıldı:
“Vatan sevgisi sözle değil, davranışla belli olur.”
Bu sözle beraber herkes kendi bakış açısına göre konuya yaklaşmaya başladı.
Ben de kısa bir anımı anlattım.
Yıllar önce Almanya’ya bir fuar için gitmiştik. Boş vakitlerimizde bizi gezdirmesi için Türk bir taksiciyle anlaştık. Şehir turu yapıyorduk. Düsseldorf çok düzenli, tertemiz harika bir Şehirdi. Gerçekten etkilenmiştik.
Arkadaşlardan biri dedi ki:
“Keşke bizim şehirlerimiz de böyle olsa. Beğendim, hatta biraz da kıskandım.”
O sırada diğer arkadaşım elindeki meyve kabuklarını camdan atacak gibi oldu. Taksici fark etti. Arabayı hafif yavaşlattı, dikiz aynasından göz ucuyla baktı, sakin bir sesle dedi ki:
“Abi yapma, gözünü seveyim. Burası da bizim evimiz. Çocuklarımız burada büyüyor. Lütfen çevreye zarar vermeyelim.”
O anda kimse pek bir şey demedi ama o küçük uyarı bana çok şey düşündürdü.
Şimdi daha iyi anlıyorum:
Vatan sevgisi sadece doğduğun yere değil, yaşadığın yere gösterdiğin özenle de ilgilidir.
Sohbet ilerledikçe herkes fikrini söylemeye başladı.
Bir emekli hemşire dedi ki:
“Mesaim bitmiş olsa da, eğer hastam hâlâ bana ihtiyaç duyuyorsa geri dönüp yardım ederim.”
Uzun yıllar toprağı işlemiş ziraat yapmış bir başka komşum:
“Toprağı sevmek sadece ekip biçmekle olmaz. Onu korumak da gereklidir.”
Bir akademisyen komşumuz ekledi:
“Vatanı sevmek, sosyal medyada büyük laflar etmek değil. Bilgimizi, emeğimizi bu ülke için kullanmaktır.”
Herkes bir şeyler söylemişti. Genelde pek konuşmayan bir başka komşumuz kafasını kaldırıp, bir an durdu ve şöyle dedi:
“Açıkçası ben artık bu vatan sevgisi lafına pek inanmıyorum.
Çok konuşuluyor ama çoğu boş sözler, gerçekleşmesi zor.
Çalışan eziliyor, hakkını alamıyor.
Herkes konuşuyor ama söyledikleriyle yaptıkları pek tutarlı değil.
Dün ne konuşuluyordu, bugün neler yaşanıyor…
Beni artık bu laflar ikna etmiyor.”
O anda masaya kısa bir sessizlik çöktü. Kimse hemen cevap vermedi.
Bir başka komşumuz, biraz bekledikten sonra yumuşak bir sesle konuştu:
“Haklısın belki… Ama yine de susarsak her şey daha da kötü olabilir.
Vatan sevgisi bazen karşılık beklemeden verebilmektir diye düşünüyorum.
Fedakârlık ister, sorumluluk ister, samimiyet ister.”
Vatanı sevmek demek illa ki büyük işler yapmak değildir.
Bazen bir doktorun hastaya içten yaklaşması;.
Bir öğretmenin öğrencisine yol gösterebilmesi;
Bir esnafın teraziyi doğru kullanması;
Gençlerin çöpünü meydana bırakmamasıdır; diyebiliriz.
Yani hepimizin kendi çapında küçük de olsa mutlaka yapacak bir şeyleri vardır.
Önemli olan doğru ve yerinde olanı yapabilmek…
Sohbetin sonunda bir öğretmen emeklisi komşumuz çayını bitirip bardağını masaya koyarken dedi ki:
“Vatanımızı seviyorsak, elimizi taşın altına koyacağız. Gerisi boş hikâye.”
Sade ama yerli yerinde bir söz.
Geçen hafta Seyitgazi’de çıkan orman yangını geldi aklıma.
Gönüllüler hiçbir karşılık beklemeden yardıma koşmuştu.
Bazıları geri dönmedi… Şehit oldular.
Onlar bize vatan sevgisinin en sade, en gerçek halini gösterdiler.
Allah hepsine rahmet eylesin. Ruhları şad olsun.
Sözün Kısası;
Vatan sevgisi büyük laflarla değil, samimi davranışlarla yaşanır.
Kimisi kalemini kullanır, kimisi küreğini, kimisi de yüreğini…
Önemli olan, bu sevgiyi içinde taşıyıp gerektiğinde harekete geçirebilmektir.
Komşular vedalaşırken yine böyle güzel bir akşam vaktinde tekrar buluşmak için sözleştik…
Sağlıkla, esenlikle kalın.
İyi haftalar.