ALLAH’A BORÇ VEREBİLİYOR MUSUN?

Allah’a borç verebiliyor musun? Ne mutlu sana!
İnsan insana borç verir, ama Allah’a nasıl?
İşte bu ifade, Kur’an’ın bize sunduğu en derin, en yüce anlamlardan biri.

İnfak...
Yani Allah rızası için vermek ya da dağıtmak.
Sadece cebinden değil, yüreğinden de bir parça sunmaktır bu. Elindekini paylaşmak, sahip olduğunun gerçek sahibinin sen olmadığını hatırlamaktır.
İslam, bu bilinci o kadar derine işler ki, onun beş temel direğinden en mühim ikisi bu anlayışa dayanır: Namaz ve hemen ardından gelen Zekât.
Kur’an’da tam 27 ayette yan yana anılırlar — biri Allah’a yönelen ibadet dili, diğeri insana uzanan merhamet eli…

Ve sonra gelir o zarif çağrı:
“Kim Allah’a güzel bir borç verir de karşılığında kat kat fazlasını almaz ki?”
(Bakara :245)
“Kim Allah’a güzel bir borç verirse, Allah ona fazlasıyla öder.”
(Hadid:11)
“Eğer Allah’a borç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır.”
(Teğabün: 17)

Bu nasıl bir borçtur ki, veren zenginleşir?
Bu nasıl bir kazançtır ki, mal eksilmez, bereket artar?

Kur’an, bu davranışı “güzel borç” olarak nitelendirir. Çünkü güzellik, sadece paranın miktarında değil, niyetin duruluğundadır.
Riyadan uzak, gösterişsiz, karşılıksız…
Sırf Allah rızası için, helalinden verilmiş bir pay.
İşte o zaman o borç, veren için, aslında bir sevap yatırımı, bir rahmet senedi olur.

Düşün bir kere…
Eğer insanlık, İslam’ın emrettiği gibi zekâtı hakkıyla verse, infakı yerli yerince yapsa, bugün dünyada ne bir aç kalırdı, ne de bir çocuk geceyi boş mideyle karşılardı.

Ama ne yazık ki gerçek başka.
2024 rakamlarına göre dünya, sadece kolesterol ilaçlarına 30 milyar dolar harcadı.
Yani kalbini korumaya bu kadar para döktü de, vicdanını iyileştirmeye hiç ayırmadı.

Oysa Allah, “Bana borç ver” derken aslında şunu fısıldıyor insana:

“Veren el ol. Çünkü verdikçe çoğalır, paylaştıkça arınırsın.”

Belki de insanın en büyük kazancı, elindekini değil; gönlündekini paylaşabilmesidir.
Ve belki de asıl zenginlik, Allah’a güzel bir borç verebilen yüreğe sahip olmaktır.